• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/dogruterapimerkezi1
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905415447199
  • https://twitter.com/dogruterapi_mkz
  • https://www.instagram.com/dogruterapimerkezi/
  • https://www.youtube.com/watch?v=kRrNYTwi6Bk

Ömer Doğru

Aile Danışmanı & İletişim Uzmanı

Site Haritası
Saat
Takvim
<script async src="https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js?client=ca-pub-2967709272430144"
     crossorigin="anonymous"></script>

Adölesan" dönemi nedir? "Adölesan" kimdir? 

Adölesan dönemi en basit tanımıyla, çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemidir. Adölesan süreci içinde kazanılan özellikler, bireyin nasıl bir erişkin olacağını belirler. Bu dönemde hem fiziksel ve cinsel hem de psikolojik değişim ve gelişme gözlenir. Adölesan yaş grubu için bazı yaş sınırlamaları getirilmeye çalışılmışsa da, dönemi kesin yaş ile ayırmak oldukça zordur. Bu dönemin kendine has özellikleri vardır. Bazı hastalıklar, hayatın diğer dönemlerinden daha sık gözlenir (kansızlık, guatr, çocukluk çağı diyabeti, bazı kemik tümörleri, bazı kan hastalıları, ortopedik sorunlar gibi). Psikolojik sorunlar ve bunlarla baş etmede zorluklar, yine adölesan döneminde sık rastlanılan durumlardır. Bu dönemde aileye, adölesanla ilişkileri yönünden oldukça fazla iş düşmektedir. Dünya Sağlık Örgütü 10-19 yaş grubunu "adölesan yaş grubu", 15-24 yaş arasını da gençlik dönemi olarak tanımlamaktadır. Ülkemiz genç bir nüfusa sahiptir. 10-19 yaş grubu, nüfusumuzun %21.6'sını oluşturmaktadır. Dünya nüfusunun da % 50'den fazlası 25 yaşın altındaki insanlardan oluşmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde bu oran % 80'e ulaşmıştır.      

Genç nüfusun nitelikli bir eğitim alması, üretken ve verimli olması toplumun geleceği açısından çok önemlidir. Bu nedenle adölesan ve gençlere sağlıklı bir çevre sağlanması, kendilerini istedikleri alanlarda geliştirme olanağı verilmesi gerekmektedir. Böylece katılımcı, kendine güvenli ve etrafı ile barışık bireyler olarak toplumda yer almaları mümkün olur. Tıbbi anlatımlarda adölesan ifadesi kullanılırsa da Türkçemizde buna karşılık olarak ergenlik dönemi ve ergen ifadeleri yer almaktadır. Bu nedenle kitapta da ergenlik terimi kullanılacaktır.

Ergenlik döneminin özellikleri nelerdir ?     

Ergenlik dönemi, insanın tüm yaşamı dikkate alınacak olursa, aslında kısa bir dönemdir. Ancak çocuğun birkaç yıl içinde yoğun değişime uğraması nedeniyle çok çalkantılı geçer. Birey bu döneme çocuk olarak girer, dönemi erişkin olarak tamamlar. Çocuk hızlı fiziksel büyümeye kendini henüz alıştıramamışken, cinsel gelişimin başlaması ve yaşadığı psiko-sosyal değişimler nedeniyle kendisiyle ve çevre ile olan iletişiminde sorunlar yaşar.

Ergen kimi zaman kısa sürede oluşan bu yoğun değişikliklere uyum sağlayamaz. Dönemin özelliği olan başlıca üç konuda da sorunlar yaşayabilir. Ergenliğin başında belirginleşen fiziksel büyüme ve gelişme ile ilgili sorunların yanı sıra, cinsel ve psiko-sosyal gelişim ile ilgili sorunlarla karşılaşır. Ergen bazen bu sorunları kendisi çözemez. Mutlaka aile desteğine ihtiyaç duyar. İnsan vücudunda çok önemli değişikliklerin olduğu bu dönemde, çocuğumuzda neler olup bittiğini anlamak ve ebeveynler olarak onlara yardımcı olmak zorundayız. Bu dönemde yaşanan sorunların kısa zamanda çözümlenmemesi durumunda, tüm yaşamı etkileyebileceği gerçeği akıldan çıkarılmamalıdır. Ergenlikte gerçekleşen değişim süreçleri aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Biyolojik değişim

Büyüme ve cinsel gelişim

Entelektüel gelişim

Psikolojik gelişim

Sosyal gelişim ve entegrasyon

Ergenliğe girmek ne demektir?       

Ergenliğe girmek, daha önce kanda çok az miktarda olan seks hormonları dediğimiz kızlarda östrojen ve erkeklerde testosteron hormonlarının kanda artmaya başlaması ile birlikte, vücutta daha önce gözlenmeyen bazı belirtilerin ortaya çıkmasıdır.

Ergenliğe kızlarda memelerde tomurcuklanma ve büyümenin başlaması ile girilir. Erkeklerde ise ergenliğin ilk belirtisi testislerde büyüme ile birlikte skrotum (torba) derisinde kızarma ve kalınlaşmadır.

Genital bölge kıllanması bu belirtilerle aynı zamanda olabileceği gibi, farklı zamanlarda da oluşabilir. Genital bölgede ve koltuk altında kıllanmanın başlaması tek başına ergenliğe girildiğinin ölçüsü değildir. Ergenlikten önce, ortalama 6-7 yaşlarında hem kız hem de erkek çocuklarda, böbrek üstü bezinden salgılanan zayıf androjen hormonlar tüylenmeye yol açabilirler. Bu tüylenmeler genital bölgede, nadiren de koltuk altında olabilir. Ancak tüylenmenin fazla olduğu durumlarda nedenlerinin araştırılması gerekir. Bu amaçla çocuk endokrinoloğuna baş vurulması uygun olur.           

Ergenliğe ne zaman girilir?  

Kızlarda ergenlik 10-11, erkeklerde ise 11-12 yaşlarında başlar. Kızlarda ergenliğin 8 yaşından önce, erkeklerde ise 9 yaşından önce başlaması normal değildir. Erkeklerde ergenliğin 13.5 yaşına kadar başlamaması, kızlarda ise ergenlik belirtilerinin 14 yaşa kadar görülmemesi de normal değildir. Nedenlerinin araştırılması gerekir.     

Ergenliğe giriş yaşı değişik faktörlere bağlıdır. Irk, iklim şartları, cinsiyet, ailesel özellikler, beslenme durumu, çevresel uyaranlar ergenliğe giriş yaşının belirleyicileri olurlar. Ergenliğe kızlar, erkeklerden ortalama 2 yıl önce girerler, en hızlı boy artımlarını 2 yıl önce yaparlar ve de ergenliği erkeklerden 2 yıl önce tamamlarlar.        

Ergenliğe girme yaşını neler etkiler?          

Bu dönem her çocuk için özeldir. Kişisel farklılıklar nedeniyle ergenliğe giriş yaşı değişebilir, ergenlik değişik zamanlarda sonlanabilir. Sağlıklı kişilerde ergenlik zamanını etkileyen, çoğu birbiriyle ilişkisiz birçok neden vardır.           

Irk, vücuttaki hormonların salınmasını etkileyen faktörler, cinsiyet, genetik faktörler, iklim, ailesel özellikler, beslenme durumu, çevresel uyarılar ergenliğe giriş yaşını etkileyebilir.

Ergenliğin zamanlanmasında ailesel etkenlerin rol oynadığı kesindir. Ailede anne veya babada gecikmiş ergenlik varsa, çocuklar da ergenliğe geç girerler. Anne ergenliğe geç girmişse, kız çocuğu da geç girme eğilimi gösterir. Benzer şekilde eğer baba ergenliğe erken girmişse, erkek çocukta da ergenliğin erken başlama olasılığı vardır.           

Toplumsal etkenler, beslenme ve temel sağlık standartlarıyla ilişkilidir. Genel olarak sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olanlar düşük olanlara göre; kentsel kesim kırsal kesime göre ergenlik çağına daha erken girer. Ergenlik öncesi yaş gruplarında beslenme yetersizliği olanlarda, ergenlik dönemi gecikebilir. Zayıf ve kısa boylu çocuklar, şişman ve uzun boylulara göre ergenlik çağına daha geç girme eğilimindedirler. Kör çocuklarda ergenlik daha erken başlar ve bu çocuklar daha erken gelişirler.          

Yüksek rakımlı bölgelerde yaşayan çocukların, deniz seviyesinde yaşayanlara göre ergenliğe daha geç girdikleri iyi bilinir. Sıcak ülkelerde yaşayanlar, soğuk iklimde yaşayanlardan daha önce ergenlik belirtileri gösterirler.     

Siyah ırkta ergenlik, beyaz ırka göre daha erken başlar. Uzak doğulu çocuklar ergenliğe, batılı ülke çocuklarından daha erken girerler.  

Sağlık durumu, hem bireyler hem de topluluklar üzerinde ergenlik başlama yaşı bakımından güçlü etki yapmaktadır; değişik organları etkileyen kronik hastalıklar (astım, kalp, romatizma gibi) beraberinde beslenme yetersizliği olsun veya olmasın ergenliği geciktirir.

Ergenliğe girebilmek için vücutta belirli oranda yağ olması gereklidir. Çocuklar genellikle ortalama 30 kg. olduklarında ergenliğe girerler. Çok zayıf çocuklarda ergenliğe girilmesinden sorumlu olan hormonların salgılanması yetersizdir ve ergenlik gecikir. Atletler, balerinler ve çok ağır spor yapanlarda, vücudunda yağ dokusu az olanlarda ergenliğe girme gecikir, daha da önemlisi kızlarda adetlerin gecikmesi söz konusu olur. 

Son yüzyılda birçok ülkede, ilk adet görme yaşında ve ergenlik başlama yaşında erkene kayma saptanmıştır. Hiç kuşkusuz bu eğilimin bir nedeni beslenme ve genel sağlık koşullarındaki iyileşmedir. Ancak bu faktörler, eğilimi tümüyle açıklayamamaktadır.

Ergenliğe girilmesinin nedeni nedir?           
Niçin vücutta birtakım değişiklikler oluyor?

Ergenliğin başlamasının nedeni, daha önce kanda çok az miktarda olan seks hormonlarının (kızlarda östrojen ve erkeklerde testosteron) kan düzeylerinin artmaya başlamasıdır. Doğumdan hemen sonra yüksek miktarlarda olan bu hormonlar, 6. aydan itibaren azalmaya başlarlar. Daha sonra kızlarda 10-11, erkeklerde ise 11-12 yaşlarında tekrar kan düzeyleri artmaya başlar. Bu yaşlara kadar kandaki düzeyleri laboratuar yöntemleri ile ölçülemeyecek kadar düşüktür. Seks hormonlarının salgılanmaya başlaması, beyindeki hipofiz bezinin uyarılması ile gerçekleşir. Ergenlik başlayıncaya kadar hipofiz bezi deyim yerinde ise, uykudadır.

Hipofiz bezi, kızlarda 10-11, erkeklerde ise 11-12 yaşlarında beynin uyarıları sonucunda uykudan uyanarak seks hormonlarının (erkeklerde testosteron, kızlarda ise östrojen) salgılanmasını arttıran hormonları salgılamaya başlar. Hipofizden salgılanan bu seks hormonlarını uyarıcı hormonlar, kızlarda overleri (yumurtalık) uyararak östrojen, erkeklerde ise testisleri uyararak testosteron salgılanmasına neden olurlar. Bu hormonların kan düzeyleri artar. Bunun sonucunda da ergenliği belirleyen cinsel ve fiziksel değişiklikler başlar.

Kızlarda 10-11, erkeklerde 11-12 yaşına kadar uyuyan hipofizin uyanmasına neden olan etken henüz tam olarak bilinmemektedir. Işık gibi çevresel uyaranlar, koku, vücutta belli bir yağ oranı (yağ/kas kitlesi toplam ağırlığın %22-24'ü) olması, değişik amino asitler, leptin gibi maddelerin hipofizi uyardığı bilinmektedir. Koku önemli bir uyarandır, özellikle hayvanlarda cinsel temasdan önce "pheramon" denilen kimyasallar salgılanır ve bunlar günümüzde cinsel uyarıcı olarak kozmetik sanayiinde de kullanılmaktadır.         

Ergenliğin başlangıcında, fiziksel ve cinsel değişiklikler meydana gelmeden önce kızlarda östrojen, erkeklerde ise testosteron salınımı önce geceleri artmaya başlar. Ancak ergenliğin ortalarına doğru hem gece hem de gündüz salınırlar. Bu nedenle ergenliğe yeni girmiş bir çocukta sabah alınan kan örneklerinde testosteron ve östrojen düzeyleri düşüktür. Ancak ergenliğin ilerlemesi ile gündüz saatlerinde de kan düzeylerinde artış gözlenir. 15 yaşında ergenliğe girmiş bir erkek çocuğunda, kanda testosteron hormon düzeyi baktırmış ve düşük bulunduğunu görerek doktora panikle başvurmuş aile sayısı az değildir.

Kız çocuklarının ergenliğe girdiği nasıl anlaşılır?    

Kız çocukları ergenliğe erkeklerden 2 yıl önce girerler. Ortalama yaş olarak 10-11 kabul edilmektedir. Anne-babalar genellikle ergenliğin ilk adetle başladığını düşünürler. Bu doğru değildir. Kız çocuğunun adet görmeye başlaması ile ergenlik tamamlanır. Ergenliğin başlangıcı, kızlarda memelerde tomurcuklanma ve büyümenin başlamasıdır. Memede büyüme bazen tek taraflı başlar, diğer meme daha sonra buna eşlik eder. Ancak genellikle her iki meme de birlikte büyümeye başlar. Meme tomurcuklanması ile birlikte, memelerde ağrı da olabilir. Ergenlik süresi boyunca memeler büyümeye devam eder. Meme ucu ve meme başı da (kırmızı-kahverengi alan) büyür. Erişkin meme boyutuna 3-5 yılda ulaşılır. Meme büyüklüğü daha çok genetikle ilgilidir. Halk arasında "memesi akranlarından küçük olan çocukların, hormon düzeyleri düşüktür" şeklinde düşünülür. Bu inanç yanlıştır. Bu çocukların anneleri başta olmak üzere, diğer aile bireylerinin de memelerinin küçük olması söz konusu olabilir. Kilo alınınca yağ dokusu arttığı için meme büyür. Doğumla birlikte meme büyümesinde daha da artış gözlenir.           

Genital bölgede kıllanma genellikle meme gelişimi ile birlikte görülebildiği gibi, bazen meme gelişiminden 6 ay sonra da başlayabilir. Genital bölgedeki kıllanmada ergenlik süresince artar, kızlarda ters üçgen şeklinde ve hafif bacak aralarınada yayılacak şekilde gelişir. Koltuk altında kıllanma ise genellikle meme gelişiminin başlamasından 1-2 yıl sonra, ortalama 12-13 yaşlarında ortaya çıkar. Bazı çocuklarda daha erken yaşta da başlayabilir. Koltuk altında kıllanmanın, genital kıllanmadan önce başlamış olması nadir görülen bir durumdur.

Ergenlikte kızlarda cinsel organlarda meydana gelen değişiklikler östrojen etkisiyle gerçekleşir. Genital bölgede yağ birikir, vajen uzar, himen (kızlık zarı) kalınlaşır. Vajen içindeki hücrelerin glikojen içeriği artar. Bu durum genç kızlarda mantar enfeksiyonlarının sık görülmesine yol açar. İlk adet (menarş) öncesindeki aylarda, berrak ya da hafifçe beyaz yapışkan bir vajinal akıntı başlar.      

Ergenlikte uterusun (rahim) boyutları da büyür ve şekli değişir. Ergenlik öncesi 3 cm'den az olan uterus boyu 5 cm'i aşar. Overler (yumurtalıklar) genişleyerek hacimleri 1-2 ml'den 3-10 ml'ye ulaşır. Overler içindeki yumurta sayısı 6-7 milyona ulaşır, bu değer yaşam boyunca bir kadının sahip olduğu en fazla yumurta sayısıdır. Genellikle ilk adetten sonraki periyotların çoğu, yumurtalıklardan yumurta atılımı olmadan gerçekleşir (anovulatuar). Bu durum 1.5-2 yıl sürebilir. Daha sonra zaman içinde adetler düzene girer. İlk adetten sonraki 5 yıl içinde genç kızların çoğunda (%90'dan fazla) adetlerin düzene girdiği bilinmektedir.

Erkek çocuklarının ergenliğe girdiği nasıl anlaşılır?           

Erkeklerde ergenliğin ilk belirtisi testislerin büyümeye başlamasıdır. Ortalama yaş 12 olarak kabul edilmektedir. Çocuk endokrin polikliniklerinde "orşidometre" dediğimiz aletle ölçüm yapıldığında, testis hacminin 4 ml'ye ulaşması, artık testosteron salgılanmasının başladığını ve ergenliğe girildiğini düşündürür. Testislerin büyümeye başlaması ile birlikte torba (skrotum) cildi kalınlaşır ve kızarmaya başlar. Genital bölgede kıllanma, testis büyümesinden 6 ay kadar sonra görülebileceği gibi, eş zamanlı da başlayabilir. Sadece genital bölgede tüylenme görülmesi, ergenliğe girildiğini göstermez. Erkek çocuğun ergenliğe girmesi için mutlaka testislerin büyümesi gereklidir. Testislerin büyümesi 3-5 yıl devam eder. Erişkin testisler 20 ml hacmindedir. Genital bölgedeki tüylenme de yıllar içinde artar ve bacak arasına da yayılabilir. Koltuk altında tüylenme, genital bölgedeki tüylenmeden ortalama 2 yıl sonra başlar ve genellikle 14-15 yaşlarında belirir. Yüz kıllarının çıkışı daha da geç dönemde gerçekleşir. Bir delikanlı her gün tıraş olmak zorunda kaldığında, genellikle artık tam erişkin olmuş demektir.       

Penis boyunun büyümesi, ergenliğin ortalarında en üst düzeydedir. Genellikle 13.5-14 yaş grubunda gözlenir. Penis gevşek durumda iken uzatılarak bir cetvel yardımıyla boyu ölçüldüğünde, ergenlik öncesi ortalama 6.2 cm. olan penis boyu erişkinde ortalama 13.2 cm'e ulaşır. Penis boyu kısa ise, penis boyunun kısa olmasına neden olan pek çok endokrinolojik hastalık gözden geçirilmeli ve çocukta bunların olmadığı saptanmalıdır. Penis boyunun uzaması, penisteki reseptörlere testosteronun etkisi ile gerçekleşir.

Erkek çocukta sperm yapımı 12-15 yaşları arasında başlar. "Ejakulasyon", diğer bir ifade ile meni fışkırtma 13.5 yaş civarında genellikle mastürbasyon sırasında meydana gelir. Daha sonra uykuda devam eder. Ergenlikte erkeklerde prostat, salgı kanalları gibi iç cinsel organlarda 7 misline varan artışlar gözlenir.          

Ergenlik çağında çocukların vücut yapılarında ne gibi değişiklikler olur? 

Ergenlik döneminde vücut yapısında (kompozisyonunda) önemli değişiklikler meydana gelir. Vücut kompozisyonu başlıca üç bölümde düşünülebilir.

Vücuttaki kemik yapıların oluşturduğu iskelet kitlesi,

Özellikle deri altındaki yağ dokusundan oluşan yağ kitlesi

Kas yapılardan oluşan yağsız vücut kitlesi

Ergenlik öncesinde kız ve erkek çocuklarda yağsız vücut kitlesinin yüzdesi, iskelet kitlesi ve yağ kitlesi eşit oranlardadır. Ergenlik tamamlandığında ise, erkekler de yağsız vücut kitlesi artar. Bunun nedeni erkeklerdeki testosteron hormonudur. Kadınlarda ise farklılaşma yağ dokusu artışı şeklinde gerçekleşir. Ergenlik dönemi sonunda kadınlardaki yağ dokusu erkeklerin iki katıdır. Bunun da nedeni östrojen hormonudur. Kızlarda yağ dokusunda artma ilk adetten hemen önce başlar ve ondan sonra giderek hızlanır. Vücut ağırlığının genellikle yarısı ergenlikte kazanılır.  

Ergenlik çağındaki bir diğer önemli olay da boy uzunluğundaki artıştır. Ergenlikte kızlarda 20-25, erkeklerde ise 25-30 cm boy uzunluğu artışı olur.        

Ergenlikte ses kalınlaşması normal midir?  

Ergenlikte sesin kalınlaşması, erkek ergenlerde görülür. Genellikle 13 yaş civarında ses değişmeye başlar. Beraberinde yağlı saçlı deride kepekler de oluşmaya başlayabilir. Bunun nedeni testosteron hormon düzeyinin artmasıdır. Ergenlik döneminde sadece gece salgılanan testosteron hormonu, ergenliğin ortalarına doğru hem gece hem de gündüz salgılanmaya başlar. Kan düzeyi yükselen testosteron hormonu etkisiyle, ses tellerinde kalınlaşma olur, ciltte yağlanma artar.       

Ergenlikte aşırı terleme ve ter kokma normal midir?        

Ergenlik başlamadan önce, ortalama 6-8 yaşlarında, böbrek üstü bezinden zayıf androjenik etkiye sahip hormonlar salgılanır. Bu hormonlar testosteron kadar güçlü etkisi olmayan hormonlardır. Ancak cilt altındaki, özellikle koltuk altındaki ter ve yağ bezlerinin sayıca ve hacım olarak artmalarına neden olurlar. Terleme artar ve özel bir kokusu vardır.

Bu hormonlar alında, bazen burun üstünde ve göğüsde az sayıda sivilce gelişimine yol açabilirler. Bu sivilceler eğer enfekte olmazlarsa kendiliğinden geçerler. Bu nedenle çocukların yüz ve vücut temizliği ile ilgili alışkanlıkları çok önemlidir.      

Ergenlik öncesi genital bölge tüylenmesi normal midir?   

Bazı çocuklarda 6-8 yaşlarında, böbrek üstü bezinden salgılanan zayıf androjen etkili hormonlar nedeniyle, genital bölgede hatta koltuk altında tüylenmeler görülebilir. Bu tüyler zayıf, ince tüylerdir ve ailelerin korkmasına gerek yoktur. Ergenlikle ilgili tüylenme de ( testosteron etkisindeki tüylenme ) tüylerin özellikleri farklıdır. Bu tüyler kalın, kıvrımlı ve sert olurlar. Eğer erken yaşlarda genital bölge veya koltuk altı gibi vücudun başka yerlerinde, bu özellikte tüylenme görülürse mutlaka uzmanına danışılmadır. Çocuk endokrin uzmanı bu duruma neden olabilecek hastalık durumlarını araştırmalı, gerekli hormon incelemeleri yapılmalıdır.

Erken ergenlik nedir, belirtileri nelerdir?    

Kızlarda ergenlik başlangıcının işareti meme gelişimidir. Meme gelişimi 8 yaşından önce başlarsa, erken ergenlik şüphesi ile incelenmesi gerekir. Kimi zaman kızlarda tek başına erken meme gelişimi olabilir (prematür telarş). Bu durum genellikle hayatın ilk 2-3 yıllarındaki kızlarda görülür. Sebebi doğum sırasında ve doğum sonrasında anneden emzirme yoluyla geçen östrojen hormonudur. Östrojene karşı meme dokusu hassasiyeti nedeni ile gelişen ve genellikle hiçbir şey yapılmadan, kendiliğinden gerileyen iyi huylu bir olaydır.

Kız çocuklarında 8 yaşından önce ve de özellikle 6 yaş civarında da meme büyümeleri gözlenebilir. Eğer meme büyümesi ile birlikte hızlı boy uzaması, kemik yaşının ilerlemesi varsa bu kız çocukları erken ergenlik yönünden araştırılmalıdır. Bu kızlarda ergenliğe girilmesine neden olan hormonlar erken salgılanmaktadır. Bu olayda, beyindeki uyarıcı hormonların ve bu nedenle östrojenin erken salgılanması veya östrojenin dışarıdan alınması söz konusudur. Buna erken ergenlik denir. Erken ergenlik, kızlarda erkek çocuklarına göre daha sık görülür. Vakaların çoğunda neden bulunamaz. Altta yatan belirli bir sorun saptanamaz. Çevresel uyaranlar, aşırı tüketilen hormonlu gıdalar, psikolojik bazı sebeplerle erken ergenlik gelişebilir. Beyin patolojileri kızlarda çok nadirdir.   

Erkek çocuklarda erken ergenlik daha az görülür. Patolojik olma olasılığı daha fazladır, vakaların yarısından fazlasında altta yatan ve incelenmesi gereken bir merkezi sinir sistemi patolojisi vardır. Erken ergenliğe giren erkek çocuklarında testis ve penis büyür, hızlı boy artışı olur, ses kalınlaşır ve saldırgan, gergin davranışlar ortaya çıkar.

Erken ergenliğe giren hem kız hem de erkek çocuklar, önce akranlarından uzun olurlar. Ancak daha sonra boyları kısa kalır. Erken ergenliğin psikolojik ve toplumsal sonuçları, büyümeyle ilgili olanlar da dahil olmak üzere önemlidir. Zamanından önce cinsel gelişmeyle ilgili kaygılar şunlardır;

Altta yatan ciddi bir neden olabileceği korkusu,

Uzun dönemde büyüme üzerinde olumsuz etkilerin olabileceği korkusu - kısa boyluluk ( önce akranlarından uzun olmalarına karşın, en son erişkin boylarının kısa olması),

Kızlarda erken adet görmeye başlamış olmanın yaratacağı psikolojik sorunlar.

Ergenlik bazen normal zamanda başlar ancak 3-5 yıl sürmesi gerekirken daha kısa süre içinde tamamlanır. Bu da hızlanmış ergenlik başlığı altında incelenmesi gereken bir durumdur. Bu çocuklarda da, boy uzaması için yeterli süre olmadığı için boyların kısa kalma riski vardır.

Erken ergenlik tedavi edilmeli midir?         

Bu sorunun cevabı EVET'dir. Nedeni ne olursa olsun erken ergenlik iki önemli soruna yol açar. Bunlar çocukta ortaya çıkan davranışsal ve psiko-sosyal sorunlar ile ise boy kısalığıdır.

Erken cinsel gelişim, beyindeki merkezlerin uyarılmasına bağlıysa, tedavide bu gelişimi önleyen hormon tedavisi yapılabilir. Geçici bir süre erken başlamış olan ergenlik durdurulur. Ayda bir kez veya 3 aylık enjeksiyonlar halinde uygulanan ve etkileri sadece kullanıldıkları süre içinde geçerli olan ilaçlar kullanılır. Çocuk, ergenlik için uygun yaşa geldiğinde enjeksiyonların kesilmesiyle cinsel gelişim kaldığı yerden devam eder. Genellikle ebeveynlerin bu aşamada çocuklarına "hormon verilmesinin zararlı olabileceği" şeklindeki endişeleri tümüyle gereksizdir. Burada unutulmaması gereken en önemli nokta kullanılan ilaçların kalıcı etkileri olmadığıdır. Ergenliği durduran ilaçlar kesildiğinde, ergenlik tekrar devam eder. Hepimizin ortak amacı, çocuklarımızın beden ve ruh sağlığı açısından normal bireyler olarak büyümelerini sağlamaktır. 

Erken ergenlik tedavi edilmeli midir?         

Ergenlik gecikmesi, tamamen sağlıklı çocuklarda ergenlik başlamasında gecikme ile birlikte boyun geçici olarak kısa kalmasıdır. Bu duruma erkek çocuklarda sıklıkla rastlanır. Erkeklerde 13.5 yaşına kadar herhangi bir cinsel belirtinin başlamaması yani testislerin büyümemesi; kızlarda ise 14 yaşına kadar memelerin büyümemesi halinde ergenlik gecikmesi söz konusu olur. Bu çocuklar akranlarından kısa olmalarından dolayı rahatsızlık duyarlar ve bu şikayetle hekime başvuruda bulunulur. Daha dikkatli bazı aileler, çocuklarında henüz ergenlik belirtilerinin olmamasından kaygılanarak da başvuruda bulunabilirler. 

Ergenlik gecikmesinde saptanan kaygılar şunlardır;

Altta yatan ciddi bir neden olabileceği korkusu,

Ergenliğin hiç başlamayacağı korkusu,

Akranlarına göre boylarının kısa olması ve cinsel gelişmelerinin olmaması nedeniyle oluşan psikolojik sıkıntılar (içe kapanıklılık, okul başarısızlığı gibi)

Ergenlik gecikmesinin nedenleri nelerdir?  

Ergenlik gecikmesi daha çok erkek çocuklarda rastlanılan bir durumdur. Genellikle bu çocukların yapılan laboratuar tetkikleri tamamen normaldir, ailede ergenliğe geç girme öyküsü vardır, kiloları düşüktür. Radyolojik inceleme ile saptadığımız kemik yaşları, takvim yaşlarından geridir. Erkeklerde ergenlik gecikmesine nadiren bazı endokrinolojik ve genetik hastalıklar neden olabilir ancak gecikmiş ergenlik nedeni genellikle bulunamaz ve fizyolojik bir olay olarak kabul edilir. Kızlarda ise, gecikmiş ergenlik erkeklerin aksine mutlaka altında patoloji aranması gereken bir durumdur. Detaylı incelenmesi gerekir. Hormonal tetkikleri yapılmalı ve genetik hastalıklar yönünden incelenmelidir. Turner sendromu, kızlarda ergenlik gecikmesine yol açan en önemli genetik hastalıklardan biridir. 

Ergenlik gecikmesi tedavi edilmeli midir?  

Ergenliği geciken çocuklar tedavi edilmezlerse, büyüme yavaş bir ivmeyle devam eder. Bu çocuklarda kemiklerdeki büyüme kıkırdaklarının olgunlaşmasına ve büyüme hormonu ile birlikte boy uzamasına etki eden seks hormonları henüz salgılanmamaktadır. Bu nedenle normal koşullarda yaşanması beklenen hızlı boy uzaması dönemi başlamaz. Bunun sonucu olarak da boy bir süre kısa kalabilir. Ancak sonuçta boy uzaması yavaş da olsa devam ettiği için genellikle normal boya ulaşılır. Bu çocuklarda büyüme hormonu eksikliği yoktur, büyüme hormonu verilmesi erişkin boyu etkilemez. Ancak bazı araştırmalarda, ergenlik gecikmesi olan çocuklarda erişkin boyun beklenenden kısa olduğu ve bu çocuklarda tedavi ile ergenliğin başlatılmasının yararlı olduğunu iddia edilmektedir. Ayrıca akranlarından kısa ve cinsel yönden geri kalmış olan bu çocukların içinde bulundukları psikolojik durum da tedavi başlanmasını gerekli kılmaktadır.   

Kızlar için gecikmiş ergenliğin en önemli nedeni Turner sendromudur. Bu çocukların boyları kısa, cinsel gelişmeleri ise geridir. Ayrıca saç çizgisi düşüklüğü, meme başlarının ayrık olması gibi kendine has belirtileri vardır. Bu çocuklar kesinlikle tedavi edilmelidirler.

Ergenlik döneminde boy ne kadar uzar?     

Ergenlik döneminde kızlarda 20-25, erkeklerde 25-30 cm. boy uzunluğu artışı olur. Büyüme ergenlerde kol ve bacakların uç kısımlarından başlar. Diğer bir ifadeyle önce el ve ayaklar büyür. El ve ayakları, kol ve bacaklardaki büyüme takip eder. Son olarak da gövde, göğüs kafesi ve ardından omuzlar genişleyerek büyür. Ergenlik döneminden önce büyümesi tamamlanan tek organ baştır. Genellikle baş çevresi 10 yaşından sonra büyümez. Başımızın dışında bütün vücut organları, ergenlik döneminde yaklaşık 2 misli büyür. 

Ergenliğin ortalama 3-4 yıl sürdüğü düşünülürse, bu dönem içindeki 6-12 aylık kısa bir dönemde hızlı boy artışı olur. Ortalama 8-10 cm. civarında olan bu boy uzunluğu artışı, kızlarda hemen ilk adet başlangıcından önceki döneme rastlar ve ortalama 12 yaş civarında hızlı boy artışı gözlenir. Kızlarda boy uzaması adet gördükten sonra yavaşlar. Adetten sonraki dönemde boy 5-6 cm. kadar uzar. Erkeklerde ise en hızlı boy artışı testis hacmi 10 ml. civarında iken olur. Bu da 13-14 yaşlarına rastlar.       

Ergenlikte normal boy artışı hangi faktörlere bağlıdır?     

Ergenlikte normal boy artışı olması için, ergenlik öncesi dönemde de büyümenin normal koşullarda sürdürülmüş olması gerekir. Ergenlik dönemine normalin altında boy uzunluğu ile giren çocuk, ergenlikteki boy uzaması ile açığını çoğunlukla kapatamaz. Normal büyümeyi etkileyen değişik faktörler vardır. Sırasıyla incelemek gerekirse;

Doğum öncesinde büyüme; Doğum boyu ve kilosu doğumdan önceki büyümenin bir göstergesidir. Bu süre içinde büyümeyi etkileyen anne karnındaki beslenmedir. Anne hamilelik sırasında kötü beslenmişse, bulaşıcı bir hastalık geçirmişse, sigara içmişse, alkol yada çeşitli ilaçlar kullanmışsa anne karnındaki büyüme bozulabilir. Ancak gecikmiş büyümenin tüm etkilerini doğum öncesi döneme bağlamak yanlış olur.

Genetik etkiler; Çocuğun büyümesinde anne ve babanın boyları önemli rol oynar. Genellikle kısa boylu ebeveynler kısa boylu çocuklara, uzun boylu ebeveynler uzun boylu çocuklara sahiptirler. Ancak sosyoekonomik şartların düzelmesi, beslenmenin iyileşmesi ve olumlu çevresel uyaranlarla, boylar 50 yıl önceye göre artmakta ve kısa boylu ebeveynlerin çocukları da uzun olabilmektedir. Örneğin artık uzun boylu Çinli ve Japon vardır. Ülkemizde yapılan çalışmalarda da üniversite gençliğinin boyları 50 yıl önceki üniversite gençliğine göre daha uzun saptanmıştır.           

Beslenme; Normal büyüme için dengeli beslenme şarttır. Çocuklar gıdalarla gerekli miktarlarda protein (süt, yoğurt, peynir, yumurta ve et), yağ, karbonhidrat (ekmek vb)sebze ve meyveler, vitamin ve mineral (tüm besin maddeleri) almalıdır. Bazen ekonomik faktörler ya da bilinçsiz beslenme nedeni ile kötü beslenme söz konusu olur. Çocuklar genellikle şekerli içecekler, gofret, cips gibi besleyici değeri düşük yiyecekleri yemeğe eğilimlidir. Kötü beslenen bir çocuğun beslenmesinin düzeltilmesi ile büyüme de düzeltilebilir.

Hormonlar; İnsan vücudunda büyümeyi düzenleyen bir grup salgı bezi vardır. Bedenimizin normal çalışması için bu salgı bezleri koordineli çalışır. Ana salgı bezine hipofiz adı verilir. Beynimizin ortasında yer alan bu salgı bezi, birçok salgı bezini kontrol eder. Hipofizden salgılanan büyüme hormonu ve ergenliği uyarıcı hormonlar büyüyüp yetişkin bir hale gelmemizi sağlarlar. Boynun ön kısmındaki tiroid bezi tarafından salgılanan hormonlar vücudun çalışma hızını, zeka gelişimini ve kemiklerin büyümesini etkiler. Erkeklerde testisler tarafından salgılanan testosteron, kızlarda overlerden salgılanan östrojen ve her iki cinste de böbrek üstü bezi tarafından salgılanan androjen hormonları özellikle ergenlik dönemindeki hızlı büyümeden sorumlu hormonlardır.         

Çocukluk döneminin hastalıkları; Çocukluk döneminin kronik birçok hastalığı büyümeyi olumsuz yönde etkiler. Örneğin kalp, akciğer, böbrek gibi organların uzun süreli ve önemli hastalıkları ile besin maddelerinin emilerek kana karışmasını bozan mide-barsak hastalıkları büyüme üzerinde olumsuz etki yaratır.           

İlaçlar; Bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan belirli ilaçlar büyümeyi olumsuz yönde etkileyebilir. Yaşamsal önemi olan ilaçlar konusunda doktorunuzun vereceği kararlar önemlidir.En önemlisi uzun süreli kullanılan kortizon ilaçlarıdır. Bunlar yüksek dozlarda ve uzun süre kullanılırsa, büyüme hormonu salınımını olumsuz etkiler ve büyüme kıkırdakları üzerinde olumsuz etki yaparlar. Burundan, astım tedavisi için sprey şeklinde kullanılan kortizon ihtiva eden ilaçların, büyüme üzerinde olumsuz yan etkileri gösterilememiştir.

Boy uzunluğu nasıl değerlendirilir ? 

Hangi yaşta olursa olsun, boy uzunluğunun değerlendirilmesinde kullanılan ölçü, o andaki boyun hangi büyüme eğri diliminde olduğu ve büyüme hızıdır. Anne, baba olarak çocuğunuzun görünümündeki değişiklikleri kuşkusuz fark edersiniz, doktorunuzda bu değişiklikleri büyüme kartlarının yardımıyla gözlemler. Büyüme eğrilerinin olduğu kartlar, bir çocuğun herhangi bir zamandaki boyunu gösteren bir kayıt türüdür. Doktorunuz her muayenede çocuğunuzun boy ve kilosunu ölçer ve bu sonuçları aynı yaştaki diğer çocuklara ait sonuçlar ile karşılaştırmak üzere büyüme eğrisine işler. Büyüme eğrisi, kişinin yetişkin boyuna erişene kadar her yıl kaç santimetre uzadığını gösterir. Herkesin kendine göre bir büyüme eğrisi vardır. Hem çocuğun hem de ailesinin tıbbi geçmişinin ayrıntılı olarak bilinmesi, doktora çocuğun boy kısalığı ile ilgili birçok ayrıntı sağlar. Doktorunuz, çocuğunuzun ve diğer aile bireylerinin geçirmiş olduğu hastalıkları ve çocuğunuzun evdeki yaşamını ve beslenme durumunu bilmek isteyecektir. Doktorunuz çocuğunuzdaki boy kısalığını değerlendirebilmek için, ayrıca ailedeki büyüme ve cinsel olgunlaşma durumunu da bilmek zorundadır. Doktorunuz çocuğunuzda çeşitli ölçümler yapacaktır. Kol ve bacak uzunluğu, vücut ağırlığı, boy ve baş çevresi ölçülecektir. Bu ölçümler büyüme kartlarına işaretlenecektir.

Boy kısalığı nasıl belirlenir?  

Kısa boy, çıplak ayakla ölçülen boyun, o yaş ve cinse göre normal büyüme eğrilerinin alt sınırlarında (10 persentil altı) olmasıdır. Yıllık boy artışının yaşına göre normalden az olması durumunda, büyüme hızı yetersiz olarak değerlendirilir (yıllık büyüme hızı 1-2 yaşlar arası yılda 8 cm, daha sonra ise yılda 5-6 santimetredir). Bir çocuk, ergenlik öncesi yılda 5 santimetreden az büyüyorsa veya takip edildiği büyüme eğrilerinde aynı çizgide devam edemiyor ve alt çizgiye düşüyorsa, sorun var demektir. Bu durumun tetkik edilmesi gerekir. Aileler çocuklarının boyunun uzamadığını, kıyafetlerinden anlarlar. Sürekli aynı pantolonu giyiyor şeklinde hekime başvuruda bulunabilirler. Burada yapılan en büyük hata, anne ve babanın boyu örnek gösterilerek, ''çocuğunuzun da boyu size yakın olur, zaten sizin boyunuzda kısa'' diyerek tetkikten kaçınmaktır.  

Boy kısalığı nasıl belirlenir?  

Ailevi boy kısalığında, kısa boylu çocukların anne-babaları veya diğer yakın akrabaları da kısa boyludur. Bunun nedeni kalıtımdır. Bu çocuklar, büyüme eğrilerinin alt hudutlarında büyürler ancak bulundukları eğriden, daha alt eğriye düşmezler. Yapılan hormonal incelemelerinde, beslenme durumlarında herhangi bir sorun yoktur. Bu çocukların ergenlik çağında boyları uzar ve anne-baba ortalamalarına göre hesaplanan erişkin boylarına ulaşırlar.

Kemik yaşı ne demektir?      

Boyu kısa olan her çocuk ve ergende el - el bileği röntgen filmi tetkiki yapılır. Bu bize kemik yaşı olarak adlandırılan iskelet olgunlaşma derecesini gösterir. Çocuğun doğum tarihinden hesapladığımız, kendi takvim yaşıdır. Ayrıca hormonların ve beslenmenin etkisiyle oluşan kemik yaşı, sol el-el bileği filmi tetkiki ile saptanır. Mevcut kemik yaşı atlasları kullanılarak hesaplanan kemik yaşı, çocuğun büyüme potansiyelini kendi takvim yaşından daha çok iskelet olgunlaşması göz önüne alınarak değerlendirilmesini sağlar. Kemik yaşının değerlendirilmesi erişkin boyunun tahmin edilmesine de yardımcı olur. Aynı cinsten ve aynı takvim yaşındaki sağlıklı çocuklar, fiziksel gelişim düzeyi açısından birbirlerinden çok farklı olabilirler. Ergenlikle ilgili değişikliklerin oluşmaya başladığı yaş döneminde bu farklılıklar daha da belirgin hale gelir, kemik yaşı tayini burada yardımımıza koşar. Kemik yaşı atlasına bakılarak kemik yaşı tayini, kemiklerin görünümü temelde normal olduğu zaman uygulanabilir; kemiklerin şekli bozuksa ya da belirgin iskelet displazisi hastalığında, ağır metabolik bozukluklarda ya da elleri etkileyen eklem hastalıklarında olduğu gibi kemik hasara uğramışsa, bu yöntem uygulanamaz. Kemik yaşı; boy kısalıklarında, uzun boylulukta, ergenlik değerlendirmesinde, büyüme potansiyelinin ve ulaşılacak son boyun belirlenmesinde yararlıdır.

Kemik yaşı ile boy uzaması arasındaki ilişki nedir? 

Pratik olarak, eğer ergenlikte kemik yaşı takvim yaşından geri ise boy uzamasının daha fazla olacağı, kemik yaşı ergenin takvim yaşından ileri ise boy uzamasının daha az olacağını varsayabiliriz. Ancak kemik yaşındaki gecikme yada ileri gitme derecesinin fizyolojik değişkenliğe mi bağlı olduğu yoksa patolojik durumlardan mı kaynaklandığının kesin ayırt edilmesi gerekir. Sağlıklı çocuklarda da takvim yaşı ile kemik yaşı arasında 1-2 yıla varan farklar mevcut olabilir. Hipotiroidide, büyüme hormonu eksikliğinde, ergenlik gecikmesinde; beslenme bozukluğu, emilim bozukluğu, metabolik bozukluk gibi kronik hastalıklarda, iskelet displazisi hastalıklarında kemik yaşı takvim yaşından geridir. Obez çocuklarda kemik yaşı, takvim yaşından ileridir. Kemik yaşının ileri olduğu en belirgin durum, erken ergenliktir. Erken ergenlikten kaynaklanan kemik yaşı ilerlemesi ya da androjen veya östrojenlerin uygunsuz kullanımı büyüme potansiyelini ve erişkin boyunu azaltan en önemli nedenlerdir. Erken ergenliğin uzun süreli tedavisinde kemik yaşındaki değişiklik, tedaviye yardımcı olan bir öğedir.   

Normal koşullarda sağlıklı çocuklarda kemik yaşı, yıl yıl bakıldığında, çocuğun takvim yaşına hemen hemen paralel olarak ilerler ancak bu ergenlik çağında değişir, çünkü boy uzamasındaki bu en hızlı gelişme yaşında, kemik yaşı da daha önceki "'bir takvim yaşına bir kemik yaşı" kuralından çok daha hızlı ilerler. Ergenlik gecikirse, kemik yaşı ilerleme oranı da yavaşlar, ergenlik erken yaşta başlarsa, kemik yaşı ilerlemesi de daha erken olur. Elbette; artık daha fazla büyümenin mümkün olmadığı bir yaş gelir; bunun da göstergesi el-el bilek grafisindeki büyüme kıkırdaklarının kemik uçlarıyla kaynaşması yani kapanmasıdır. Bu ergenliğin bir sonucudur ve kızlarda östrojen, erkeklerde ise testosteron hormonu etkisi ile olur.    “

Erkeklerle, kızlar aynı zamanda mı uzarlar?           

Ergenlikte, ergenlik büyüme hamlesi dediğimiz bir durum vardır ki bu durum, kızlarda meme gelişiminin başlamasından hemen sonra görülür. Erkeklerde büyüme hamlesi ise kızlardan 2 yıl sonra başlar. Kızlarda meme büyümesi ile başlayan ergenlik büyüme hamlesi veya ergenlik boy artımı ilk adete kadar genellikle tamamlanmıştır.       

Adetten sonra kızlar ortalama 5-6 cm uzarlar. Erkekler ise ergenlik büyüme hamlesi veya ergenlik boy artımı bakımından kızlardan daha şanslıdırlar, boy artışları daha fazla olur. Erkeklerde boy artımları azalarak da olsa 18-19 yaşına kadar devam eder.

Ergenlik büyüme hamlesi içinde, en hızlı büyümenin olduğu 'zirve büyüme hızı dönemi' ortalama kısa sürede 8-10 cm civarında boy artışının olduğu bir dönemdir. Bu en hızlı boy artımının gözlendiği yaşlar, kızlarda ilk adetten hemen önce 11.5-12.5 yaşlarında, erkeklerde ise 13-14 yaşlarındadır. En hızlı boy artımı, kızlarda erkeklerden 2 yıl önce olur ve ergenliğin erken veya geç başlamasına göre en hızlı boy artım yaşı değişebilir ancak genellikle anne veya baba özelliklerine benzer.       

Ergenliğin süresi, boy uzamasını nasıl etkiler?        

Ergenlik normalde 3-5 yıl süren bir süreçtir. Bu süre içinde boy artımı gerçekleşir ancak bazı çocuklarda ergenlik daha kısa sürer. Örneğin; bir kız çocuğunda meme tomurcuklanmasının başlamasından yani ergenlik başlamasından bir yıl sonra adet gözlenirse bu kız çocuğunun boy artışı, adetleri meme tomurcuklanmasından 3 yıl sonra ortaya çıkan kız çocuğuna göre daha az olur ve dolayısıyla boyu daha kısa kalır. Erkek ergenler için de aynı durum söz konusudur, eğer ergenlik erken tamamlanırsa boylar akranlarından daha kısa olur.”         

Anne, baba boyuna göre çocuğun boyu hesaplanabilir mi?           

Çocuğun boyunun belirlenmesinde, anne ve babanın boy uzunluğunun etkisi vardır. Çocuğun büyümesini tamamladığında beklenen boyu (hedef boy) aşağıdaki formüllerden hesaplanabilir;       “

Erkekler için: 

babanın boyu + (annenin boyu + 12.5 cm) / 2         

Kızlar için:      

(babanın boyu - 12.5 cm) + annenin boyu / 2          

Prematür ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerde boy uzaması, normal kilolu doğanlar gibi midir?          

Çocuklardaki boy kısalığının bir nedeni de anne karnında yetersiz beslenmedir Dokuz ay süreli normal doğumdan sonra dünyaya gelmiş olmalarına rağmen doğum ağırlığı 2500 gramın altında olan veya prematür bebekler (37 haftadan önce doğanlar) 4 yaşına kadar akranlarını yakalayabilirler.   

Zamanından önce doğan (37 haftadan önce) veya doğum ağırlığı 2500 gramın altında olan çocukların ¼'ü, 4 yaşına kadar akranlarını yakalayamazlar. Genellikle 4 yaşına kadar akranlarını yakalayamayan prematür ve düşük doğum ağırlıklı bebeklerde, ergenlikte ve erişkin yaşta boylarının kısa kalmaması için destek gerekir.           

Hayatın ilk üç yılında düzenli ve yeterli beslenme vücut depolarını dolduracağı için, bu ilk üç yıl hayatın bundan sonraki dönemindeki büyüme potansiyelinin belirlenmesinde önem arz eder. İlk 3 yaşta uygun kiloda olmayan ve beslenme yetersizliği olan çocuklarda, hayatın ileriki yıllarında boy kısalığına rastlanabilir. Bu çocuklar ergenlikte de akranlarını yakalayamazlar.       

Boy kısalığı ile tiroid hormonu arasındaki ilişki nedir?       

Boy kısalığına yol açan hormon hastalıkları içinde öncelikle tiroid hormonunu ele almak gerekir. Normal boy artışı için tiroid hormonu gereklidir. Tiroid bezi boynun alt kısmında bulunan ve tiroid hormonlarını salgılayan bir bezdir. Tiroid normal boyutta olduğu zaman görülmez ve elle hissedilmez. Büyüdüğü zaman elle hissedilir ve baş normal durumda veya geriye atıldığı zaman görünür hale gelir. Bezin vücuttaki görevi tiroid hormonları yapmak ve kana salgılamaktır. Tiroid hormonları olan T3 ve T4 tiroidden salgılanır ve TSH adı verilen hipofizden salgılanan hormonla uyarılır. TSH tiroid bezini uyararak tiroid hormonlarının, yani T3 ve T4'ün salgılanmasını sağlar. Tiroid hormonları büyüme ve gelişme, oksijen kullanımı ve ısı oluşumu, sinirsel işlevler, şeker, yağ ve proteinlerin kullanımı ile vücut metabolizmasını ayarlar. Tiroid hormonu eksikliği hem yavaş büyüme hem de zekanın az gelişmesi ile sonuçlanır. Bu sorun doğuştan olabileceği gibi çocukluk veya erişkin çağda herhangi bir zamanda gelişebilir. Tiroid hormonu eksikliği, kan testi ile saptanır ve ilaç ile kolayca tedavi edilir.

Büyüme hormonu ile boy kısalığı arasındaki ilişki nedir?   

Büyüme hormonu, boy artışını doğrudan etkileyen hormondur. Hipofizden salgılanır. Büyüme hormonu eksikliği ile beraber hipofizden salgılanan diğer hormonlar da eksik olabilir. Bu durum doğumsal olabileceği gibi, beynin doğum sırasında veya sonrasında zarar görmesi (ikiz gebelik, makat geliş gibi), şiddetli kafa yaralanması, hastalık nedeniyle beynin hasar görmesi (menenjit gibi), ışın tedavisi veya tümörler nedeniyle olabilir. Ancak büyüme hormonu eksikliğinin en önemli nedeni idiyopatik dediğimiz, bilinmeyen nedenlerdir. Belli bir yaşa kadar normal büyüyen bir çocukta, boy artışında duraklama veya yavaşlama saptanır. Çocuk akranlarından geri kalmaya başlar. Büyüme hormonu eksikliği olan bir çocuk kısa boyludur ancak vücudunda orantısızlık yoktur. Hafif kilolu, yüzleri yaşlarına göre küçük çocuklardır. Büyüme hormonu eksikliği olan çocuklar ergenliğe de geç girerler. Tanı için büyüme hormonu testleri yapılır ve tanı konduktan sonra tedavi edilir.          

Boy kısalığına neden olan iskelet bozuklukları nelerdir ?   

Ergenlikte boy kısalığına yol açan hastalıkların birisi de iskelet displazisi dediğimiz bir grup hastalıktır. Akraba evliliği nedeniyle ortaya çıkan ve genetik geçişi olan bu hastalık grubunda orantısız bir boy kısalığı vardır. Bazen bacaklar, bazen kollar kısadır. Baş büyük olabilir. En sık rastlanılan tipi akondroplazidir. Bu çocuklarda kan büyüme hormon seviyeleri ve salgılanmaları normaldir, ancak kemiklerin büyüme hormonuna cevapları azdır. Özellikle ergenlikte bu çocuklar yeterli büyümeyi yapamazlar ve boyları kısa kalır. Boy uzamasını arttırıcı etkin bir tedavi şekli yoktur ancak bazı tedavi şekilleri denenmektedir.   

Kızlar adet gördükten sonra, boyları ne kadar uzar?          

Ergenlik insan hayatında boy artımının en fazla olduğu ikinci dönemdir. Yeni doğan bir çocuk 1 yaşında 74 cm'dir, yani 50 cm doğduğunu düşünsek 24 cm boy artımı gözlenir. 1-2 yaş arasında ortalama 12 cm boy artışı olur; ondan sonra çocuklar ergenliğe kadar ortalama 5-6 cm uzarlar. Ergenlikte kızlar 20-25, erkekler ise 25-30 cm uzarlar, bazı erkek çocuklarda boy uzaması 30 cm'i aşabilir.          

Ergenlik dönemindeki hızlı boy artışının nedeni kızlarda artan östrojen hormonunun, erkeklerde artan testosteron hormonunun, büyüme hormonunun etkisini arttırması ve de ayrıca bu hormonların kendi başlarına da boy artımını uyarmalarıdır. Kızlarda salgılanan östrojen hormonunun boyun uzamasını sağlayan büyüme kıkırdakları üzerindeki olgunlaştırıcı etkisi fazla olduğu için, adetlerden sonra büyüme kıkırdakları hızla kemikleşip, kapanır. Bu nedenle, adetlerden sonra kızların boyu az uzar. Düzenli adet görenlerde boy artışı, ilk adetten sonra ancak 5-6 santimetre civarında olur.

Boy uzaması ne zaman durur?         

Östrojen hormonunun büyüme kıkırdağını kapatma yani kemikleştirme etkisi testosterondan daha fazladır. Bu yüzden erkekler, kızlardan daha uzun süre uzarlar. Seks hormonları, önce hızlı boy artımına yol açarlar, daha sonra da büyüme kıkırdaklarında kapanmaya yol açtıkları için büyümenin durmasına neden olurlar. Seks hormonlarının boy arttırıcı etkilerini gösterebilmeleri için, ergende tiroid hormonu ve büyüme hormonunun da normal düzeylerde salgılanması gerekir. Ergenliğin ileri dönemlerinde kemik epifizlerinin (büyüme kıkırdağı) kemik uçlarıyla kaynaştığını gösteren radyolojik görüntü, yaş ne olursa olsun, artık daha fazla büyüme olmayacağını kanıtlar.           

Kızlar ergenlik dönemine erkek çocuklara göre ortalama iki yıl önce girer, en hızlı büyüme çağına iki yıl önce ulaşır ve tam erişkin boya da adet görme durumuna göre, en az iki yıl önce ulaşır. Dolayısıyla kızlarda kemik gelişiminin iki yıl ileri olması beklenir. Kızlarda büyüme adet görmeye başladıktan birkaç yıl sonra durur ancak erkeklerde 17-18 yaşına kadar az da olsa devam eder.        

Kronik hastalıklarda kullanılan ilaçların boy uzamasına etkileri var mıdır?          

Kronik hastalıklar boy artımını ergenlikte ve çocukluk döneminde olumsuz etkilerler. Kronik karaciğer hastalığı, kronik böbrek yetersizliği, kronik kalp hastalığı, kronik barsak hastalıkları ve romatizmal hastalıklar, astım gibi uzun süre kortizon kullanılmasına yol açan hastalıklarda boy kısalığı saptanır. Bu hastalarda hem büyüme hormonu salınımı olumsuz etkilendiğinden, hem de ergenliğe geç girilmesinden dolayı çocukların boyları kısa kalır. Boy artışındaki azalma, hastalığın başlangıcından kısa bir süre sonra görülür. Bu nedenle büyüme üzerindeki etkinin derecesi, hastalığın süresiyle doğru orantılıdır. Bazı durumlarda hastalığın tedavisinde kullanılan kortizon cinsi ilaçlar hastalığın kendi etkisi kadar, hatta daha çok büyük boyutta boy kısalığına neden olabilir. Çocuğun ergenlik döneminde büyümeyi ne ölçüde yakalayacağı; hastalığın seyri ve süresi, başlangıç yaşı, iyileşme sonrası geride kalan potansiyel büyüme süresi ve iyileşmenin tam olup olmaması gibi birçok etkene bağlıdır.

Psikolojik durum ile boy uzaması arasında bir ilişki var mıdır?      

Ergenlikte boy artımı ile psikolojik durum arasında çok açık bir ilişki vardır. Ağır psikolojik sorunlar hormonların salınımını olumsuz etkiler. Anne veya babadan herhangi birinin kaybı, evden ayrılma, ağır sınav stresi gibi durumlarda, özellikle ergenliği başlatıcı hormonlar ve büyüme hormonun da salınım yetersizliği ortaya çıkar. Bu durum boy kısalığına ve ergenliğe geç girmeye neden olur.

Yuva çocukları ile ilgili çok güzel bir araştırma sonucundan bahsetmek isterim. Yuva çocuklarında boy uzunluğunun akranlarından kısa olması bilinen bir durumdur, bu çocuklarda büyüme hormonu salınımı bozuk olduğundan yeterli büyüme sağlanamaz. Bu çocuklar bir anne-babaya evlat olarak verildiklerinde boylarında artış gözlenmiş ve akranlarını yakalamışlardır. Oluşan sevgi ortamı ve stresin ortadan kalkması, hormon salgılanmasını olumlu etkileyerek, boy artışının normalleşmesine neden olmuştur.

Ergenlikte alınan kilolar için ne yapmalıyız?           

Obez ergenler, eğer ergenlikte obezitelerinden kurtulamazlarsa, her 10 ergenin 7'si obez olarak erişkin hayata devam ederler. Ergenlik döneminde düzenli beslenmenin ve hareketin çok fazla önemi vardır. Özellikle fast-food ve bilgisayar ergenlerin hayatına bu kadar çok girmişken, ailelerin mutlaka ergenlerin yaşam tarzına 'hareketi' sokmaları gerekir. Günde 45 dakika tempolu yürüyüş, ip atlama, merdiven inip çıkma veya bisiklete binme gibi ekzersizler alınan kalorilerin yakılmasında çok yararlı olurlar.

Doğum ağırlığı ile obezite arasında bir ilişki var mıdır?     

Doğum ağırlığı 2500 gramdan küçük olan çocukların ergenlikte obezite riski daha fazladır. Bunun nedeni bu çocuklarda insülin hormonuna karşı direnç olmasıdır. Bilindiği gibi insülin kandaki glukoz seviyesini düzenleyen hormondur. Glukoz besinlerden alınarak kana karışan basit bir şekerdir. Kandan hücreler kanalıyla alınarak vücut tarafından enerji kaynağı olarak kullanılır. Kandaki glukoz seviyesinin yükselmesi, pankreasdaki bazı özel hücrelerin insülin salgılamasını sağlar. İnsülin kandaki glukozu çeşitli dokulara taşıyan ve kan şekerinin düşmesine neden olan bir ulak gibi işlev görür. Hücrelerin insülinin mesajına duyarsız olduğu duruma 'insülin direnci' diyoruz. Bu duruma obezlerde sık rastlanır ve diyabet veya metabolik sendrom gibi komplikasyonlara yol açabilir. İnsülin direnci olanlarda komplikasyonların gidişatı, beslenmeye ve fizik faaliyetlere özel dikkat göstererek yavaşlatılabilir ya da geri döndürülebilir. Beslenmeye ve fizik faaliyetlere özel dikkat gösterilerek hastalık riskleri azaltılır, vücut ağırlığının %5-10'unun kaybedilmesi bile fark yaratabilir. Bazı durumlarda hekim tarafından uygun görülürse ilaç desteği de söz konusu olabilir.          

Doğum kilosu aşırı fazla olan ( 4 kilogramın üstü) bebeklerde de, hayatın ileriki dönemlerinde obezite riskinin normal doğum kilolu ( 3 kilogram civarı) olan bebeklere göre fazla olduğunu gösteren araştırmalar mevcuttur.     

Obezite ergenliği nasıl etkiler?        

Obez çocuklarda ergenlik normalden erken başlar. Şişman kız çocuklarında ergenliğin erken başlaması yanında kıllanma ve adet düzensizlikleri de görülebilir. Ancak, aşırı obez olan çocuklarda, ergenlik gecikmesi de görülebileceği unutulmamalıdır.

Obezite çocuk ve ergende çeşitli organ ve sistemleri etkiler. Hormonal dengesizlikler yanı sıra obez çocuklarda; yüksek tansiyon, hiperlipidemi (kandaki yağ düzeyinin yüksek olması), solunum bozuklukları, şeker hastalığı, ortopedik bozukluklar ve psikososyal bozukluklar ortaya çıkabilir. Obez çocukların %10-30'unda hipertansiyon vardır. Obez çocuklarda kanda kötü kolesterolde (LDL-kolesterol) yükselme, iyi kolesterolde(HDL-kolesterol) ise düşme gözlenir. Yağların artmasına bağlı olarak; kalp-damar hastalıkları görülme oranında artış, karaciğer yağlanması, safra kesesi hastalıkları ortaya çıkabilir.           

Obez kızlarda erken kemik gelişimine bağlı olarak, erken adet görme ortaya çıkabilir. Ayrıca adet görememe, çeşitli adet bozuklukları da sık görülen şikayetler arasındadır. Obez çocuk ve gençlerde ağırlık artışına bağlı olarak, eklemlere aşırı yük binmesi nedeni ile çeşitli ortopedik bozukluklar da ortaya çıkabilir. Aşırı kilo çocuklarda solunum fonksiyonlarını bozarak ve kalbe binen yükü arttırarak hareket yeteneğini azaltır. Bu azalmaya bağlı ortaya çıkan hareketsizlik, enerji tüketimini daha da azaltarak bir kısır döngü oluşturur. Hızlı kilo alma sık solunum yolu enfeksiyonu gelişimi açısından önemli bir risk faktörüdür. Ciddi obezitesi olanlarda uyku sırasında solunum durması olabilir ve bu durum ciddi sorunlara yol açabilir. Obezite bazı psikolojik bozuklukların ortaya çıkmasına da neden olur. Bu çocuklar sosyal ilişkilerden çekinerek daha içe kapalı bir hale gelirler. Karşı cinsle olan ilişkileri de bozulabilir.

Fizik çevreninde obezite gelişiminde önemi vardır. Obezite görülme sıklığı kış ve sonbahar aylarında artar. En az sıklıkta ise yaz ve ilkbahar aylarında görülür. Obezitenin kalabalık yaşamın kaçınılmaz olduğu büyük metropollerde daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bu olay ekonomik durumdan bağımsızdır. Daha az yoğunlukta insanların yaşadığı yerlerde, daha az sıklıkta görülmektedir. Tek çocuklu ailelerde risk daha fazladır. Ailenin birey sayısı arttıkça, obezite riski azalmaktadır.

Şişmanlığın tedavisi her yaş grubunda zor ve ümit kırıcıdır. Onun için şişmanlık ortaya çıkmadan önce önlem alınması ve gelişmesinin önlenmesi sağlanmalıdır. Kilo almak önlenebilir mi? Şunlara dikkat etmek gerekir;

Çocukların boş zamanlarını değerlendirecek uğraşları olmalı ve böylece sıkıldıklarında yemek yemeleri engellenmelidir,

Okullarda fiziksel aktivite özenderilmelidir,

Fast food denilen hızlı hazırlanan yiyeceklerden kaçınılmalıdır,

Kızarmış ve yağ içeriği fazla yiyecekler verilmemeli,sebze ve meyve yeme alışkanlığı kazandırılmalıdır,

Ailenin beslenme alışkanlıkları çocuğun beslenmesine göre değiştirilmelidir,

Tatlılardan ve besin değeri düşük yiyeceklerden kaçınılmalıdır,

Düzenli ve sağlıklı yemek yeme alışkanlığı okul programlarına da girmelidir,

Obezite oluşumunda tüketilen besinlerin kalori içeriği kadar yeme hızı da önemlidir. Yemek ne kadar hızlı yenirse, yemeğin bitmesinden önce gelişen doygunluk hissi de o kadar az olur. Bu nedenle yavaş yemek yemek ve iyi çiğnemek gerekir,

Şekerli ve gazlı içeceklerin tüketimi azaltılmalıdır,

Arabaya binmek yerine yürünmeli veya bisiklete binilmelidir,

Hafta sonları ailece spor yapma olanakları yaratılmalıdır,

Yiyecek ödülü vermekten, sakız çiğnemekten kaçınılmalıdır,

Obezite normal büyüme gelişmeyi de olumsuz etkileyebilir. Özellikle olumsuz etkileri, kemik gelişimi ve cinsel gelişim üzerinedir. Obez çocuklar mutlaka doktor kontrolü altında olmalıdır. Başlangıçta beslenme öyküsü, aile öyküsü, sistem muayeneleri, fizik aktivite öyküsü, büyüme kayıtlarının değerlendirilmesi ve bazı laboratuar incelemelerin yapılması gereklidir. Tiroid hastalığı, diyabet, kortizol fazlalığı gibi obeziteye neden olabilecek endokrin hastalıkların mevcut olmadığı saptanmalıdır. Çocuğun beslenme öyküsü önemlidir. Çünkü bazı çocuklar çok fazla miktarda yememelerine karşın, aldıkları besinlerin yüksek düzeyde karbohidrat ve yağ içermesi nedeni ile kilo alırlar. Doktorunuz ailenin beslenme alışkanlığı, ailede başka bir obez bireyin varlığı ve ailede kalp-damar hastalığı ve diyabet öyküsünü öğrenmek isteyecek, çocuğun fiziksel aktivitesi ve ruhsal durumunu değerlendirecektir. Ayrıca hastanın büyüme kaydının gözden geçirilmesi gerektir. Obez çocuklar genellikle aynı yaş ve cinsteki yaşıtlarına göre daha hızlı büyürler. Ancak erişkin boyları genellikle normal sınırlardadır.

İnatçı kilo ne demektir? İlaçlar ve cerrahi bu soruna çözüm olabilir mi?  

İnatçı kilolardan şikayet edenlerde hormonal veya genetik bir sorun olup, olmadığı saptanmalıdır. Eğer varsa bu yönde tedaviye geçilir. Genetik kaynaklı obezitede aileler de aşırı obezdir ancak böyle hastaların oranı çok düşüktür. İnatçı kilodan şikayet edenler genellikle hareket azlığı gösteren veya uygun olmayan diyetle beslenen kişilerdir. Bu kişiler, gerekli tetkikler yapıldıktan sonra, uygun tedavi ile fazla kilolarından kurtulabilirler.

Obezite tedavisi için ne yapmalıyım?          

Obezite tedavisinde diyetisyen, hekim ve hasta işbirliği içinde olmalıdır. Tedavinin en önemli amacı, hayat boyu kilo kontrolünün sağlanmasıdır ve düzgün beslenme ve sporun yaşam biçimi haline getirilmesidir. Bunun için de normal büyümeyi sağlayacak kadar enerji kısıtlaması yapmak gerekir.   

Günde en az kırkbeş dakika hızlı, hızlı yürüme, hafif koşu, ip atlama, merdiven inip çıkma, bisiklete binme gibi hafif, orta ekzersiz öneriyoruz. Bunun dışında istedikleri sporları da yapabilirler. Öğün atlanmaması gerekir. Az ve sık yani 6 öğün beslenilmelidir. Mide de devamlı tokluk hissi olmalı ve öğün miktarları azaltılarak mide hacmi küçültülmelidir. Evde salatalık, marul gibi yeşillikler devamlı bulundurulmalı ve acıktıkça kalori değerleri çok düşük olan bu besinler tüketilmelidir.        

Televizyon karşısında geçirilen zaman azaltılmalıdır. Televizyon seyredilmesine cips, kuruyemiş, şekerli içeceklerin tüketilmesi eşlik etmekte ve televizyon veya bilgisayar başında geçirilen zaman arttıkça kalori tüketimi daha da artmaktadır. Amerikan Pediatri Akademisi ebeveynlerin çocuk ve ergenlerin televizyon ve video seyretme süresini günde en çok iki saatle sınırlandırmasını tavsiye etmiştir. Bu süre doğrudan eğitim amaçlı olmamak kaydıyla internet başında geçirilen süreyi de kapsamalıdır. En iyisi, uzun süren televizyon ve bilgisayar başında geçirilecek sürelerde 2 saatte bir ara verilerek hiç olmazsa 10-15 dakika hareket edip sonra tekrar bilgisayar çalışma ortamına dönmektir. İngiltere'de televizyonun sık seyredildiği "primetime"da çocukları özendirici ve kilo aldırıcı besin reklamları konmamaktadır.

Beslenme düzeninin oluşturulması ve yaşam biçiminin değiştirilmesi tüm aileyi kapsamalıdır. Sürekli kilo alıp vermenin de vücut şekline ve metabolizmaya zararlı etkileri vardır, bu nedenle kilo alıp, vermekten kaçınılmalıdır. Kilo vermenin ardından kilo alma, vücutta kas kitlesini azaltır. Yeniden alınan kilo yağ olarak vücuda döner. Kilo alıp verme sakıncalı olduğu için, sürekli ve yavaş kilo verme programına hazır olunmalıdır. Obezite tedavisinde esas amaç, alınan enerjinin azaltılması ve harcanan enerjinin arttırılmasıdır.

Obezite tedavisinde birçok özel diyet örnekleri önerilir. Ancak bunları bilinçsizce uygulamak doğru değildir (manken ve gazete, magazin diyetleri). Çocuğun uygulayacağı diyet, çocuğun ve ailenin yeme örneğine uygun olarak her çocuğa özel hazırlanmalıdır. Diyet hazırlarken çocuğun büyüme ve günlük aktivitesi göz önüne alınarak, gerekli besin maddelerini içermesine dikkat edilmelidir. Bu nedenle diyet listesi doktor gözetiminde diyetisyen tarafından hazırlanmalıdır.

Obezite tedavisi uzun süren ve sabır isteyen bir iştir. Bu konuda ailenin desteği çok önemlidir. Ailenin hayal kırıklığına uğramaması, sabırlı olması ve çocuğu yönlendirmesi gerekmektedir. Diyet tedavisine giren bir çocukta kilo verme her hafta gerçekleşmeyebilir. Bu durum onun diyete uyamadığını göstermez. Diyetle demir, çinko ve vitaminlerin eksik alınmaması sağlanmalıdır.

Diyet ana ve ara öğünlerden oluşmalıdır. Büyük bir öğün yerine sık, küçük öğünler tercih edilmelidir. Porsiyon büyüklüğü genişleyen bel ölçülerinin önemli bir sorumlusudur. Evde tabak ebatlarını küçültüp, inatçı kilodan şikayetçi olan çocuklarınıza yemek porsiyonlarını az vermelisiniz. Ayrıca az yağ kullanmalı, zeytinyağını tercih etmeli ve yemeklerin suyunu tabağa koymamalısınız.

Enerji harcanması için fiziksel aktivite obezite tedavisinde son derece önemlidir. O nedenle diyet tedavisi mutlaka ekzersizle beraber yapılmalıdır. Ekzersiz programınında kişiye göre düzenlenmesi gereklidir.Başlangıçta hafif ekzersiz programları verilir, daha sonra ekzersizin sıklığı ve şiddeti arttırılır. Günlük ekzersiz süremiz en az 45 dakika olmalıdır. Hızlı yürüme, koşma, bisiklete binme, evde aerobik, dans ve ip atlama yapılabilecek basit ekzersiz türleridir. Asansör yerine merdiven kullanılmalıdır. Evde yürüme bantı veya bisiklet varsa, ekzersizde kullanılabilir.           

Ergenin obezite tedavisinde başarılı olabilmesi için gerek yeme şeklini, gerekse fiziksel aktivitesini bir davranış biçimi ve hayat tarzı haline getirmesi gerekmektedir. Fizik aktivite sadece enerji tüketimini arttırmaz. Aynı zamanda insülin duyarlılığını arttırarak diyabetin ve iyi kolesterolü (HDL kolesterol) arttırarak kalp-damar hastalıklarının gelişimini önler. Okulda çocuğunuzun mutlaka beden eğitimi derslerine katılmasını sağlamalı ve özendirmelisiniz. Unutulmamalıdır ki ergenlikte verilemeyen ve erişkinde başımıza dert olan kilolar psikolojik sorunlar oluşturmasının yanı sıra, tip 2 diyabet, kalp rahatsızlıkları, hipertansiyon, yüksek kolesterol ve bunlara bağlı felç ya da böbrek bozuklukları gibi bir dizi rahatsızlığa neden olmaktadır.

Metabolik sendrom nedir?   

Metabolik sendrom dediğimiz obezite ve insülin direnci veya obezite, diyabet, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol çağımızın hastalığıdır, yaşam süresi ve kalitesini azaltır. Ergenlikte kilolardan kurtularak, erişkinde gözlenebilecek bu sağlık risklerinden uzaklaşılabilir.

Diyet ve fizik ekzersiz tedavinin en önemli bileşenleri olmakla beraber, yeterli değildir. Eğitim ve davranış değişikliği de mutlaka gereklidir. Obezite tedavisinde kullanılan diyetler çeşitlilik arz ederler ancak ergen gelişim çağında olduğu için mutlaka kontrollü diyet yapması gerekir. Ergenin kendi başına, kontrolsüz diyet yapması çok sakıncalıdır. Obezite gelişiminde enerji dengesi çok önemlidir. Erişkinde bir yılda 5 kilo vücut artışı temin edilebilmesi için, fazladan 30.000 kilokalori alınmalıdır. Çocuklarda ise, bir yılda fazladan 2 kg artışı için, günde fazladan 33 kilokalori alınması yeterlidir. Çalışmalar obezlerin daha az aktif olduklarını belirlemiştir. Bunun neden mi yoksa sonuç mu olduğu tartışmalıdır. Obezite gelişiminde fazla yemek yeme başlıca faktör olsa da, gün içinde fazla öğün sayısının arttırılması ve 3 ana 3 ara öğün şeklinde sık ve az yemek yenilmesi obezite riskini azaltır. Bu nedenle, ergenlik döneminde sık görülen bir davranış olan öğün atlamanın sakıncaları ergene iyice anlatılmalıdır.

Obezite tedavisinde hangi ilaçları tavsiye ediyorsunuz?     

Çocukluk çağı obezitesinin tedavisinde, ilaç tedavisinin yeri yoktur. Metil selüloz gibi hacım arttırıcı ve kalorisi olmayan ürünler mideyi şişirerek iştah hissini azaltabilirler. Pektin mide boşalmasını azaltarak tokluk hissini arttırır. Ancak çocuk ve ergen obezitesinde tedavisinde yerleri yoktur. Obezitenin tedavisinde kullanılan çeşitli cerrahi yöntemler vardır. Bunlar, nadir vakalarda ve iyi seçilerek yapılır ve tedavi mide hacminın küçültülmesi esasına dayanır. Ergenlerde, morbid obez dediğimiz çok fazla kilosu olan ve tedaviye direnç gösteren çok az vakada uygulanmışlardır ve genellikle tercih edilmezler. Obezite tedavisinde ideal olan yavaş kilo verme olduğu için sabırlı davranılmalıdır. Büyüme çağındaki çocukta kilo verişi çok fazla olmayabilir, boy uzaması ile vücut oranları normale gelir.         

Çocuğumun beslenmesinde nelere dikkat etmeliyim?       

Ergenlik döneminde beslenme çocuğun fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden önemli değişiklikler yaşadığı bir dönemi içine almaktadır. Büyümenin çok hızlandığı bu dönemde enerji ve besin maddelerine ihtiyaç çok fazladır. Ancak dönemin özelliğinden dolayı ergen sıklıkla ya kendi başına ya da arkadaşları ile birlikte yemek yer; aile ile birlikte olunan süre azalır. Bu durum yanlış beslenme alışkanlıklarına yol açar. Bu dönemde ergen yeterli ve dengeli beslenmesinin yanında, tükettiği besinlerin hijyenik olmasına da dikkat etmelidir. Bu dönemde kazanılacak en önemli alışkanlık olan spor yapmayı düzenli sağlayabilmek için de, yine yeterli ve dengeli beslenmelidir.

Özellikle ergenlik dönemi öncesi yetersiz ve dengesiz beslenen çocuklar, ergenlik döneminde bu alışkanlıklarını sürdürürlerse sağlık sorunları ile karşılaşabilirler. Vücudumuzun düzenli çalışması, hücrelerin yenilenmesi, kan ve kemik yapımı, metabolik faaliyetlerin düzenlenebilmesi için protein, yağ, karbohidrat, vitamin ve minerallere ihtiyaç vardır. Ayrıca, özellikle ergenlerde terleme arttığı için kaybedilen suyun da yerine konması gerekir. Bu nedenle bol su içilmelidir. Birçok gelişmiş ülke başta Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada olmak üzere, ergenlere D vitamini desteği önermektedir. Bunun nedeni, kemik gelişiminin en fazla ergenlik döneminde olması ve D vitaminine ihtiyacın artmasıdır. D vitaminin en önemli kaynağı, vücudumuzdaki cilt altı D vitamini depolarıdır. Bu öncül D vitamininin aktif hale gelmesi için güneş ışığına ihtiyaç vardır. Ergenler güneş ışığından yeterince faydalanmalıdır.

Dengeli beslenmede nelere dikkat etmeliyiz?        

Ergenlik döneminde boy ve ağırlıklar fark ettiğinden genelde kızların enerji ihtiyacı 1800-2500 kalori, erkeklerinde 2500-3500 kalori kadardır. Burada önemli olan alınan enerjinin protein,yağ ve karbonhidratlardan gelen oranıdır. Beslenmemizin büyük kısmını bunlar oluşturur ve hücre ve dokularımızın gelişimi ve korunması için gerekli maddelerle birlikte vücudumuza enerji sağlarlar. Vitamin ve mineraller de eşit derecede önemlidir fakat sadece küçük miktarlarına gerek duyulur ve enerji olarak kullanılmazlar. Ergenler için dengeli beslenme, toplam kalorinin takriben %50'sinin karbonhidratlardan, %30'unun yağlardan ve %20'sininde proteinlerden alındığı, vitamin ve mineralleri kapsayan bir beslenme şeklidir. Ergenlik döneminde enerji gereksinimindeki artışa paralel olarak tiamin, riboflavin, niasin, folik asit ve B12 vitaminlerine ihtiyaç artar. Cinsel olgunluk dönemine geçilen bu safhada ayrıca A, C, E vitaminleri ve kemik yoğunluğunun yeterli hale gelebilmesi için D vitaminine ve özellikle kalsiyum ve demire ihtiyaç da artmıştır. Yeterli ve dengeli beslenmek için besinleri dört gruba ayırabiliriz;

1ci grup et,balık,tavuk,yumurta ve kurubaklagiller grubudur. Bu grup protein, B grubu vitaminleri, demir ve çinko gibi mineralleri sağlar.Bu gruptan günde en az iki porsiyon almak gerekir. Bir öğünde balık, et, tavuk veya yumurta diğer öğünde de baklagiller tercih edilirse, günlük ihtiyaç karşılanmış olur.        

2ci grup süt, yoğurt ve peynir grubudur. Vücudumuza kalsiyum, riboflavin ve protein sağlar. Bu gruptan günlük alınması gereken miktar iki su bardağı kadardır. Her gün iki su bardağı süt almak dengeli beslenmek için ilk koşuldur. Süt yerine aynı miktar yoğurtta yenebilir. İki kibrit kutusu kadar beyaz peynir bir su bardağı sütle eşdeğerdir. Bir öğün peynir, bir öğün süt veya yoğurt alınarak bu gruba olan gereksinim karşılanabilir.          

3cü grup sebze ve meyve grubudur. Başta A vitamininin ön maddesi olan karoten ve C vitamini olmak üzere pek çok vitamin ve mineral bu gruptan sağlanır. Sebze ve meyve grubundan günde en az üç porsiyon alınması gereklidir.Bir günde iki adet meyve ve bir salata yendiğinde bu gruba olan gereksinim karşılanmış olur. Sebze yemekleri de sıklıkla tüketilmelidir. Turunçgiller ve yeşil yapraklı sebzeler pek çok vitamin ve mineral yönünden zengin besinlerdir.    

4cü grup ekmek ve tahıl grubudur. Bu grup niasin ve tiamin gibi B grubu vitaminleri sağlar ve önemli bir enerji kaynağıdır. Bu gruptan günde 3-5 porsiyon almak yeterlidir. Her öğünde bir-iki dilim ekmek ve öğünlerden birinde pilav veya makarna yendiğinde bu gruba olan gereksinim karşılanmış olur.       

Ergenlik döneminde kemik gelişimi ve kas yapımı söz konusudur ve gıda ile alınan protein, kalsiyum ve demir kullanılır. Vücudun bu işlemleri yeterince yapabilmesi için besinlerin kısa aralıklarla alınması gerekir. Besinler uzun aralıklarla alındığında vücutta proteinden çok yağ yapımı olur. Bu nedenle öğün aralıkları çok önemlidir ve en çok dört saat olmalıdır. En önemli öğün kahvaltıdır. Okul başarıları ile kahvaltı yapmak arasında doğrudan ilişki vardır. Vücudumuz uyurken bile çalışmaya devam eder. Akşam yemeği ile sabah kahvaltısı arasında geçen 12 saatlik sürede vücut besinlerin tümünü kullanır. Sabah kalkıldığında kahvaltı yapılmazsa beyinde yeterince enerji oluşmaz. Bu durumda yorgunluk, baş ağrısı, dikkat azlığı gibi sıkıntılar yaşanır. Kahvaltı yapmayan beden kendi deposundan kullanır ve hastalıklar karşısında direnci düşer. Kahvaltıda günlük enerjinin dörtte birinin karşılanması gerekir. Günlük 2200 kalori alması gereken bir çocuğun kahvaltıda alması gereken kalori miktarı 400-500'dür. Özellikle aile ve eğitmenler, ergenleri bu konuda bilinçlendirmelidirler. Yapılan araştırmalar, öğrenilen bilgilerin beyinde korunabilmesi için öğrenimden sonra yeterli ve dengeli beslenmenin gereğini ortaya koymaktadırlar. Bu da ikindi kahvaltı veya öğünü ile sağlanabilir.

Yeterli ve dengeli beslenmede üç beyaz olarak tanımlanan şeker, yağ ve tuzu fazla miktarda içeren besinlerden uzak durmak gerekir. Annelerin yemeklere fazla yağ koymamaları, zeytinyağı gibi bitkisel yağları tercih etmeleri, yemek pişirmede yağda kızartma ve yağda kavurmadan sakınmaları, yemeklere aşırı tuz eklememeleri, tuzlu olarak hazırlanan turşu, salamura balık gibi besinlerden kaçınmaları sağlıklı beslenme için gereklidir. İçlerinde katkı maddeleri bulunan hazır besinlerde fazla tüketilmemelidir. Sebze ve meyve yetiştirmede kullanılan böcek öldürücü ilaç kalıntılarından temizlenmesi için meyve ve sebzeler bol suda yıkanmalıdır. Kolalı içeceklerden sakınılmalı, ayran, süt, taze sıkılmış meyve suyu gibi içecekler tercih edilmelidir. Pasta, tatlı, dondurma, cips, kek gibi fazla yağlı ve şekerli yiyecekler çok tüketildiğinde obeziteye neden olurlar. Gıda hijyenine dikkat etmeli, açıkta satılan yiyecek ve besinleri tüketilmemelidir.         

Diyet ürünlerin tüketimi doğru mu?

Sıkça sorulan bir soru yapay tatlandırıcıların kullanıldığı light (diyet) ürünlerin tüketimi ile ilgilidir. Meşrubatlar, yoğurt ve dondurma gibi gittikçe artan sayıda ürün artık şeker yerine sakarin ve aspartam gibi yapay tatlandırıcılar içermektedir. Bunlar vücut tarafından emilmezler ve kalori sağlamazlar.

Bu ürünlerin çekiciliği daha az kalori içerip yine de şekerli ürünler gibi tatlı olmalarından kaynaklanmaktadır. Diyet ürünleri özellikle diyabetli çocuk ve ergenler tüketilebilirler. Ancak sürekli tercih edilmemeleri gerekir.        

Bu tatlandırıcılar çocukları, tatlıları tercih eden bir damak tadı geliştirmeye ve fazla yemeye yönlendirebilmektedir. Yapılan araştırmalarda, diyet ürünlerin zararlı olduğuna dair herhangi kanıt bulunamamıştır ancak fazla miktarda tüketildiklerinde allerjiye sebep olabilirler ve özellikle aspartam türü tatlandırıcılar fazla miktarda tüketildiklerinde hafif unutkanlıklara neden olabilirler.

Sürekli hamburgerle beslenmek zararlı mı?           

Ülkemizdeki ergenlerin % 50'den fazlasının "fast-food" tükettiği saptanmıştır. Bu besinler önceden hazırlanıp paketlendikleri için yağ, şeker ve tuz oranları yüksek, vitamin ve mineralleri düşük besinlerdir. Günün büyük bölümünü evden uzakta geçiren ergenlerde öğün atlamak ve "fast-food"la hızlı ve hazır yemek yeme kötü alışkanlığı gelişir.Bu da gelişme çağındaki ergenin yeterli vitamin ve mineral desteğinden uzak kalması ve kalitesiz beslenmesine neden olur.    

Ergenlik çağındaki çocukların aşağıdaki maddelere dikkat etmeleri gerekir;

Ergenlik yaş grubunun özelliğinin hızlı büyüme ve gelişme olduğu unutulmamalıdır.

Büyüme ve gelişme, başta karbohidrat ve yağ gibi enerji kaynakları ve protein olmaksızın uygun şartlarda sürdürülemez. Genetik potansiyelin maksimumuna ulaşılabilmesi için, vitamin ve mineral ihtiyaçlarının da karşılanması gerekir,

Büyüme ve gelişmeyi sürdürebilecek enerji ve proteini içeren doğal besin kaynakları, mineral ve vitamin ihtiyaçlarını da karşılar,

Önemli olan ve istenilen, ergenin ihtiyacı olan, enerji ve proteini dengeli şekilde tabii besin kaynaklarını tüketerek almasıdır,

Ergenlik yaş grubunda tercih edilen yiyecekler arasında yer alan "fast-food"lar bu nedenle çok sağlıklı değildir. Okul kantinlerinin ve okul yönetiminin bu konuda duyarlı olması gerekir,

Ergen beslenme tercihini yaparken, tek yönlü enerji kaynaklarından (çikolata, şekerleme, cips, panço vb) uzak durmalı, bunları beslenmesinde zaman zaman tercih etmelidir,

Ergen yaş grubunda beslenme ihtiyaçlarının karşılanmaması durumunda, gelişecek olan büyüme geriliği ve boy kısalığının erişkin yaş grubunda tedavisi mümkün değildir,

Ergenlik döneminde beslenmenin karın doyurmanın ötesinde, yaşamın devamlılığı için gerektiği ve ergenlik döneminin, ergenin genetik potansiyeline uygun olarak erişkin bir birey olarak son son şeklini aldığı dönem olduğu unutulmamalıdır. Bu bilinç, ergene verilmelidir,

Ergenlikte yaşanan psikososyal değişim sırasında benlik saygısı ve değişik stresler zaman zaman bedene ve fiziksel özelliklere yönlendirilebilir. Bunun sonucunda da ergen kontrol edemediği ve beğenmediği pek çok fizik özelliği yerine denetim altında tutabileceğini düşündüğü vücut ağırlına yoğunlaşabilir. Gereksiz ve denetimsiz diyet uygulamaya başlar,

Uygulanan bilinçsiz diyetler anokreksi ve bulimya denilen patolojik yeme bozukluklarına dönüşebilir,

Ergen yaş grubunda hiperfaji dediğimiz ve obeziteye neden olan yeme bozukluğu saptanabilir.Bunun nedeni, ihtiyaçtan daha fazla enerji alınmasıdır,

Beslenmede ihtiyacı belirleyen faktörler ise, büyüme ve gelişme kadar, harcanan enerji miktarıdır. Bu nedenle bütün ergenlere, yaşamın bir parçası olarak spor yapma alışkanlığı kazandırılmalıdır. Fizik aktivitelerini arttırmaya yönlendirilmelidirler,

Spor ile fizik aktivitenin arttırılmasını sağlamak amacı ile ergenlik çağındaki bireylerin düzenli spor yapmaları, tanınan olanaklarla mümkün kılınmalıdır. Okul programları ve imkanları bu yönden zenginleştirilmelidir.

İyotun vücut için önemi nedir?         

Ülkemiz iyot eksikliği bölgesindedir. Toprakta ve suda yeterince iyot yoktur. İyot tiroid hormonu için gerekli olduğundan ve tiroid hormonları metabolizmayı düzenlediğinden dolayı, ergenlikte artmış metabolik faaliyetler için mutlak surette iyoda ihtiyaç vardır. İyot eksikliği nedeniyle guatrlı veya guatrsız olarak görülen hipotiroidi de; ergende halsizlik, yorgunluk, tembellik, obezite, boy kısalığı gibi belirtiler gözlenir. İyot eksikliğini yerine koymak için en uygun yol, iyotlu tuz kullanımıdır. Evlerde iyotlu tuz kullanımı arttırılmalıdır.

Ergenlerde kansızlığın önlenmesi için ne yapılmalıdır?      

Hayvansal kaynaklı besin tüketimine ergenlik döneminde özen gösterilmelidir. Kırmızı et en önemli demir kaynağıdır. Özellikle kız çocuklarında adetlerle kaybedilen kan nedeniyle, demir alımına dikkat edilmelidir. Tekrarlayan üst solunum yolları enfeksiyonları, ishal ve paraziter hastalıklar da kansızlığın ( demir eksikliği anemisi) oluşmasına yol açar. Diyetle C vitamini yetersiz alınırsa, ekmek gibi bitkisel kaynaklardan gelen demir yeterince kullanılamaz. Yemekle çay tüketilmesi de demir emilimini azaltır. Kansızlık; tembellik, okul başarısında düşüklük, yorgunluk, dikkat azlığı gibi belirtilere yol açar. Okul çocuklarında %20-35 oranında kansızlık saptanmıştır. 

Ergenlerde kemiklerinin güçlenmesi için ne yapılmalıdır?

Çocukluk ve ergenlik dönemi kuvvetli ve sağlıklı iskelet oluşumunun gerçekleştiği önemli yıllardır. Kemiklerin büyüdüğünü boy uzaması ile anlarız, ancak kemiğin iç yapısının kuvvetlenmesinin ve büyümesinin belirli bir dengesi yoktur. Kemik çok kuvvetli bağ dokusundan yapılmıştır. Kemiği sertleştirmek için bağ dokusunun üstünde kalsiyum depolanır. İskelet sisteminin bir çok yerinde kemik parçalayan hücreler (osteoklast) eski kemiği yok ederken, kemik yapan hücreler (osteoblast) yeni kemik oluştururlar. İskeleti oluşturan kemiklerin kuvveti, genetik yapımızla ilgilidir, ancak yaşam şeklimiz oluşan kemik miktarını ve gücünü belirler. Kalsiyum içeren dengeli bir beslenme, kemiğe yük bindiren fiziksel aktiviteler, sağlam kemik yapımına yardımcıdır.          

Çocuklarda yeni kemiği yapan hücreler çok hızlı çalışırlar, böylece iskelet yoğunluğu ve kuvveti artar. Genç erişkinlerde, yapılan ve yıkılan kemikler arasında bir denge vardır. Ancak 35-40 yaşından sonra kemik kaybı artar, kemik erimesine (osteoporoz) neden olabilir. Çocuk ve ergenlik çağında ne kadar iyi kemik kütlesine ulaşılabilirse, erişkin dönemde osteoporoz gelişme riski azalır. Kemik kütle artışı ve yoğunluğu en hızlı ergenlikte artar ve 18-20 yaşlarında maksimuma ulaşır.Bu olayda seks hormonlarının da rolü vardır.

Çocukluk çağı ve ergenlikte, vücut kemik ve dişlerde yerleşecek şekilde kalsiyum biriktirir. Kalsiyumdan zengin kaynaklar süt, peynir ve yoğurt gibi süt ürünleridir ancak kalsiyum yeşil yapraklı sebzeler ve pişmiş tahıllarda da bulunmaktadır. 3-12 yaş arasındaki çocukların günde ortalama 800 mg kalsiyum ihtiyacı vardır. Bu miktarı bir bardak süt, bir bardak yoğurt ve bir kibrit kutusu kadar peynirden elde edebiliriz. Gençlerin ise kalsiyum ihtiyacı yaklaşık 1300 mg'dır.

Ergenlerin düzenli fizik aktivite yapmaları kemik sağlığı için gereklidir. Kemikler eğer kullanılmazlar ise sorun yaşarlar. Kemiklere kuvvet uygulayarak yapılan fizik aktiviteye ihtiyaç vardır. Zıplamak, seksek atlamak, koşmak, ip atlamak kemiğe en yararlı ekzersizlerdir. Yüzme, bisiklet kullanma gibi hareketler ise, kasları geliştirirken kemiğin kuvvetlenmesine katkıda bulunmamaktadırlar çünkü kemiğin üzerine uygulanan bir kuvvet yoktur. Kemik sağlığı bazı durumlardan olumsuz etkilenmektedir. Uzun süreli kötü beslenme, normalin üzerinde fiziksel aktivite veya sigara içmek kemik gelişimini olumsuz etkiler.      

Uzun süreli gereğinden az miktarda beslenmek sadece kalsiyum alımının yetersizliğinden değil, hormon seviyelerini etkilemesinden dolayı da kemiği olumsuz olarak etkilemektedir. Ergenlik dönemi ve sonrasında kız çocukları kemik sağlığını koruyabilmek için yeterli miktarda cinsiyet hormonuna ihtiyaç gösterir. Kötü beslenme sonucu oluşan aşırı zayıflama ile östrojen salınımı yeterli derecede olmaz ve adet düzensizliği görülebilir. Yaklaşık altı ay kadar adet görmeyen kız çocuklarında, osteoporoz riski artmaktadır. Buna benzer olarak eğer ergenlik gecikmesi olursa, yine iskelet sistemi olumsuz etkilenebilir. Gereğinden fazla fiziksel aktivite,eğer uygun beslenme sağlanamazsa, sorunlara yol açabilir. Ayrıca sigara kemiklerden kalsiyumu çalar ve büyüme için gerekli olan vitamin ve mineral kaybına neden olur. Gazlı içecekler (meşrubatlar) kemikten kalsiyum kaybına neden olur. Koka kola ve gazoz gibi gazlı içecekler yerine süt,ayran ve su tüketilmelidir.   

Çocukluk ve tabii ki ergenlik döneminde kemik gelişiminin en iyi dereceye ulaşması ileri yaşlarda kemik erimesi hastalığı (osteoporoz) riskini azaltacaktır. Osteoporoz sonucunda kemikler küçük darbelerle bile kırılgan hale gelmektedir. Kalça, el bilek kemiği ve bel kemiği en sık kırıkların oluştuğu yerlerdir. Bel kemiğinde meydana gelen kırıklar boy kaybına, kamburluğa ve ağrıya neden olmaktadır. Osteoporoz, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıktır. Ancak erken önlem alınmalıdır. Çocukluk ve ergenlikte kuvvetli kemik yapısı oluşması, ileri yaşlarda kemik kaybı ve osteoporozu engellemek için şarttır. Yaşamın erken döneminde iyi beslenme ve fizik aktivite alışkanlıklarının oluşması erişkin dönemde bunun devamının sağlanması, çocuğun ileride osteoporoz geliştiren yetişkinlerden olmayacağının göstergesidir. Aslında ergenlerde de osteoporoz, çok nadir de olsa görülebilir. Bazı ergenlerde kemik kaybı ve kırıklar başka sağlık sorunları sonucu ortaya çıkar ancak nedeni bulunamayan kemik erimeleri de gözlenebilir. Bu durum özellikle ergenliğe girişi fazla gecikmiş (örneğin 15-16 yaş) ve seks hormonları salgılanması olmayan çocuklarda daha sık gözlenir. Başka sağlık sorunları sonucu ortaya çıkan kemik erimeleri; barsak sisteminden gıdaların emilemediği barsak hastalıkları, uzun süre yatağa bağımlı kalmak, uzun süreli yüksek doz steroid (kortizon) almak,bilinçli olarak yapılan aşırı zayıflama çabası, tiroid hormonlarının fazla çalışması ve osteogenezis imperfekta da (cam kemik hastalığı) gözlenir. Doktor muayene ve tetkikleri sonucunda kemik erimesine neden olan hastalık saptanır.

En sık rastlanılan soru kortizon kullanımı ile ilgilidir. Romatizma, astım, deri ve böbrek hastalıkları gibi durumlarda sık kullanılan bir ilaç olan kortizon aslında yaşam kurtarıcıdır ancak uzun süreli ve yüksek dozda kullanıldığında osteoporoza neden olmaktadır. Kortizon, kemik yapan hücreler (osteoblastlar) tarafından yapılan yeni kemik yapımını azaltmakta ve kemik yıkımına neden olan (osteoklast) hücrelerin kemik yıkımını arttırmasına neden olmaktadır. Kortizon kullanan her kişide kırık gelişecek diye bir kural yoktur ancak kırık riski doza ve tedavinin süresine bağlıdır. Astımda kullanılan sprey şeklindeki kortizonlu ilaçların kemik üzerine etkisi çok azdır. Uzun dönem kortizon kullanımında kemik erimesi şu şekilde engellenebilir;

Ergeni kemik sağlığını düzenleyecek yaşam şekli konusunda bilinçlendirmek (hayatına fizik aktivite yani sporu sokmak),

Çocuğu kemik ve osteoporoz konusunda deneyimli bir uzmana yönlendirmek.

Çocuğunuzda basit bir düşme sonrasında kırık gelişiyorsa veya açıklanamayan sırt ağrısı varsa osteoporoz riski düşünülmelidir. Kırıklara neden olabilecek olayı anlamak için tetkiklerin yapılması gerekir.     

Kalsiyum ihtiyacı ne kadardır?         

Yaş gruplarına göre kalsiyum ihtiyacı şöyledir;       

*0-6 ay günde 210 mg,         

*7-12 ay günde 270 mg,       

*1-3 yaş günde 500 mg,       

*4-8 yaş günde 800 mg,       

*9-18 yaş günde 1300 mg'dır.          

Bir bardak sütte ve yoğurtta 300 mg, bir kibrit kutusu peynirde 200 mg kalsiyum vardır. Kalsiyum emilimi için D vitaminine ihtiyaç vardır. Süt ürünleri, margarin ve balık yağı D vitamini içermesine rağmen bu vitaminin en önemli kaynağı güneş ışığıdır. Yaz aylarında günlük 15-20 dakika direkt alınan güneş ışığı yeterlidir ve deri kanseri riskini arttırmaz. Meşrubatların, çocuk ve ergenlerin beslenmesinde süt ve süt ürünlerinin yerini alması, kalsiyum kaybına yol açmaktadır. Gazlı meşrubatlar kalsiyumun emilimine engel olurlar.

Ergenlerde diş sağlığı için ne yapılmalıdır? 

Ergenlik döneminde tüketilen şekerli besinler, şekerli içeceklerden sonra dişlerin fırçalanmaması, bu bölgelere bakterilerin yerleşmesi ve dişte çürükler oluşmasına yol açar. Çürük dişler beslenmeyi olumsuz etkilediğinden, ağız sağlığına özen göstermek gerekir. Düzenli olarak dişlerin fırçalanması gerekir. 

Ağız sindirim kanalının girişidir. Ağızdaki olumsuzluklar diş sağlığının bozulmasına, sindirimin olumsuz etkilenmesine yol açarlar. Ağızla aldığımız yiyecekler çiğnenip, tükürükle karışarak yutulmaya ve sindirilmeye hazır hale gelirler. Dişler ise besinlerin parçalanması, öğütülmesi görevlerinin yanı sıra konuşmamızda ve fiziki görünümümüzde de önemli etkilere sahiptirler. Dişleri eksilmiş kişiler düzgün konuşamazlar, bazı sesleri eksik çıkarırlar, çiğnemede zorlukları olur. Ağzın sık sık su ile çalkalanıp, yemek artıklarının atılması gerekir. Diş ve diş eti hastalıkları ülkemizde ve dünyada en önemli sağlık sorunları arasındadır. Ağız ve diş sağlığında en önemli iki hastalık diş çürükleri ve diş eti iltihaplanmalarıdır. Diş eti hastalıkları eğer ilerlerse, çene kemiği iltihaplanmalarına da yol açabilir. Diş iltihaplanmaları vücudun diğer sistemlerini de olumsuz etkiler ve devamlı bir enfeksiyon kaynağı olarak vücutta bulunurlar. Kalp, böbrek, eklemler gibi yapılarda önemli sağlık sorunlarına yol açabilen enfeksiyonlara kaynak teşkil edebilirler.  

Dişlerimizin sağlıklı olması için yılda en az iki kez diş hekimine muayene olunması gereklidir. Dişlerin korunmasının en etkili yolu düzenli olarak dişlerin fırçalanmasıdır. Önce doğru fırça seçilmelidir. Naylon ve orta sertlikteki fırçaların seçimi uygundur. Günde en az iki defa, tercihen her yemekten sonra dişler fırçalanmalıdır. Diş parlatıcılar diş hekimi önerisi olmadıkça kullanılmamalıdır. Diş ipi de yiyecek artıklarının uzaklaştırılması açısından önemlidir. Dişler fırçalandıktan sonra diş ve diş eti çizgisi ile dişler arasında kalan yemek artıklarının temizlenmesi için diş ipi kullanılır. Bu artıklar en önemli çürük nedenleridir. Diş ağrısı, diş çürüğü ilerlediğinde ortaya çıkar. Ağrı oluşumu beklemeden, düzenli diş hekimi kontrollerine gidilerek çürük dişler tespit edilebilir. Böylece hem sağlık, hem de sosyal açıdan katkı sağlanmış olur. Doktorunuz flor takviyesi öneriyorsa, yapılması uygundur. Diş eti hastalıkları de en önemli ağız kokusu nedenlerindendir. Ergenin sosyal durumunu olumsuz etkiler. Başlangıç döneminden itibaren diş etleri kanar, tedavi edilmezlerse iltihaplanma çene kemiğine ilerler. Sigara da dişlerde renk değişikliği yapar. Sigara içenlerin dişleri sarı-kahverengi renk alır. Aşırı alınan flor dişlerde sararmaya yol açar, kansızlık tedavisi olarak demir kullanılması durumunda dişlerde kırmızı çizgilenmeler oluşabilir.

Ergenlerin kendi kendilerine diyet yapmaları doğru mu?  

Ergenlik dönemi iştah sorunlarının yoğun olarak yaşandığı bir dönemdir. Bilindiği gibi bu dönemin en belirleyici özelliği, büyüme ve gelişmenin en hızlı olduğu ikinci dönem olmasıdır ( 0-1 yaşından sonra ). Bu dönemde fizyolojik olarak görülen hızlı büyüme ve ona eşlik eden hızlı kilo alma dönemleri sırasında iştahla ilgili olarak yaşanan problemler ileri yaş gruplarını da etkileyebilecek sorunlara yol açabilirler.        

Ergenlik yaş grubunda beslenme ile ilgili risklerin başında daha önce de bahsedildiği gibi büyümenin ve gelişmenin hızlanması gelmektedir. Bu fizyolojik olay ergenlik döneminde, beslenme (nutrisyonel) ihtiyaçlarının artmasına yol açar. Çocuğun bu dönemi en iyi şartlarda yaşayabilmesi için, artmış olan bütün nutrisyonel ihtiyaçlarının uygun şekilde karşılanması gerekir. Ancak, psikososyal gelişimine de devam eden çocuk, artık beslenme bağımsızlığını kazanmıştır veya kazanma mücadelesi vermektedir. Çoğu zaman bazı öğünlerde annenin gözetimi dışına çıkmıştır. Bunu kolaylaştıran nedenler, okulda ve çocuğun arkadaşları ile birlikte ev dışında geçirdiği saatlerin artmasıdır. Ayrıca bu sırada çocuk olumsuz örneklerin etkilerine karşı da açıktır. Yine bu dönemde çocuklarda "fast food"ara karşı eğilim belirgindir. "fast food"arın en önemli özelliği karbohidrat ve yağ içeriklerinin fazlalığı nedeniyle kaloriden zengin oluşlarıdır. Gerek hızlı büyümeleri, gerekse kız çocuklarda söz konusu olan adetler nedeniyle artan demir ihtiyaçları, "fast food"larla karşılanamaz. Yine bu dönemde artan fizik aktivite ve spor eğilimleri de nutrisyonel ihtiyaçların artmasına neden olur.

Ancak dönemin psikososyal değişimi içinde, özellikle kız çocuklarında estetik kaygılar belirginleşir. Estetik kaygılar çoğu zaman vücut ağırlığı üzerinde yoğunlaşır ve diyet uygulamaları başlar. Genellikle tercih edilen bir başkası tarafından uygulanan ve medyadan temin edilen diyetlerdir. Hekim tarafından önerilmeyen ve takip edilmeyen bu diyet uygulamalarının, sağlık açısından yetersizlikleri ve sakıncaları tartışmasızdır. Böylece beslenme ihtiyaçlarının yerine konması iyice güçleşir. Bütün bunların sonucunda da beslenme bozuklukları kaçınılmaz olur. Tercih edilen, enerji alımını kısıtlamadan, egzersiz ile harcanan enerjinin arttırılarak sürdüğü uygulamalardır. Bu uygulama hızlı kilo alımını durduracak, hatta zayıflamaya neden olacaktır.         

Çocukların burada yaptığı bir diğer hata da şişman olup olmadıkları veya diyet yapmalarının gerekip gerekmediği konusunda uzmana danışmamalarıdır. Bu dönemde artan kalori, protein ihtiyaçlarının yanı sıra, demir ve vitamin ihtiyaçlarının da karşılanması gerektiği unutulmamalıdır. Ayrıca uygun diyet alışkanlılarının da kazandırılması gerekmektedir. Kontrol dışı uygulamalar sonucunda anoreksiya nervoza veya bulimya nervoza olarak isimlendirilen hastalıklar sık görülür.          

Her iki hastalığın görülme sıklığı giderek artmaktadır. Öncelikle gelişmiş toplumların hastalığı olan büyüme bozuklukları artık gelişen toplumların da sorunudur. Yapılan çalışmalar 16-18 yaş grubundaki her her 100 kişiden birinde yeme bozukluğu olduğunu göstermektedir. Hastalık kızlarda daha sık görülmektedir. Bulimya yani yemekten sonra kusma, anoreksiya nevroza hastalığından daha sık görülmektedir. Bu hastaların ailelerinde de iştah ve yeme bozukluklarına rastlanır. Bu çocuklar kişilik yapısı olarak mükemmelci, çalışkan ve hırslı çocuklardır. Hastalığın ortaya çıkmasında tetikleyici bir olay olabilir. Zayıflama niyetiyle diyet yapmaya başlama, ebeveynlerden birinin kaybı, ağır stres (sınav,ameliyat) gibi.

Anoreksiya nevroza hastalığını nasıl anlayabilirim?           

Anoreksiya nervosa tanısı için aranan kriterler şunlardır;

Ergende, kısa sürede hızlı kilo kaybı (vücut ağırlığının %20'si),

Kilo verdikçe azalmayan şiddetli obezite korkusu,

Yaş, cins ve boyuna göre ideal vücut ağırlığından belirgin ölçüde zayıf olduğu halde kendisini veya vücudunun bir parçasını sürekli olarak faza yağlı-şişman hissetmek,

Yaş, cins ve boya göre normal olan vücut ağırlığını dahi korumayı kabul etmeme,

En az üç defa başlamış adetlerin kesilmesi veya 15 yaşına kadar adetlerin hiç başlamaması.

Anorektiklerin bir kısmı yemek yemeyi reddederler, diğer bir kısmı da yedikten sonra kusarlar. Bu hastaların bazılarında yemek yeme ile cinsellik arasında ilişki kurma söz konusudur. Bu çocuklar daha çok aileleri tarafından kollanan, ailelerine aşırı bağımlı çocuklardır.

Bulimiya hastalığını nasıl anlayabilirim?     

Bulimiya tanısında gerekli olan kriterler ise şunlardır;

Çoğu zaman iki saat veya daha kısa süre içinde hızlı ve çok yemek yeme,

Yemek yendikten sonra bunun etkilerini değişik yollarla azaltmaya, bertaraf etmeye çalışmak.

Hastalarda tercih genellikle kusma şeklindedir ancak bu amaçla aşırı egzersiz yapma, laksatif veya diüretik gibi ilaç kullanımı da söz konusu olabilir.           

Anoreksia hastalığının tedavisi nedir?         

Anoreksiya nevroza, hastaların %10'unun kaybedildiği ağır bir hastalıktır. Hastalara psikiyatrist desteği gerekir. Vücutta meydana gelmiş olan metabolik dengesizlikler içinde mutlaka tıbbi destek gerekir. Ailelerin bu konuda çok bilinçli olmaları ve hastalığın başında çocuklarını tedavi için doktora getirmeleri gerekir. Hastalık ilerlemeden önlem alınırsa, tedavi başarılı olur. 

Ergenlerdeki ter kokusu nasıl engellenir?   

Bir ergenin kişisel temizliğinin artık kendisi tarafından yapılması gerekir. Tuvaletlerden sonra ve yiyeceklere dokunmadan önce ellerin yıkanması bir alışkanlık haline gelmelidir. Her sabah kalkıldığında yüzün su ve sabunla yıkanması, her gün yapılan işlere göre banyo yapmak bir başka temizlik uygulamasıdır.           

Vücut temizliği ile pek çok hastalığın önüne geçilmektedir. Soğuk algınlıkları, hepatit, ishalli hastalılar, cildin mantar hastalıkları, cildin mikrobik hastalıkları, paraziter hastalıklar bunlardan bazılarıdır.     

Ergenlerde ter bezlerinin sayıca ve hacım olarak artmaları sonucu, ter kokusu bazen rahatsız edecek derecelere ulaşır. Ter kokusunun kaynağı vücut yüzeyinde bulunan mikropların (bakterilerin) teri parçalamasıdır. Özellikle koltuk altı ve ayaklarda koku barizdir. Bu bölgelerin hafif sabun ve suyla yıkanması gerekir. Deodorant kullanılması önerilir. Deodorant temizlik aracı olarak değil, koku giderici olarak etkindir. En güzeli banyo yapmak veya yapılamıyorsa koltuk altını önce sabunlu bezle silmek sonra da su ile iyice yıkamak ve temizlemektir. Aktivitesi fazla olanlarda ter kokusu daha fazla olur.

Ergenlerin saçlarındaki kepekler için ne yapılmalıdır?       

Ergenlerde saçlarda yağlanma ve kepek oluşumu sık görülür. Sağlıklı saçlar için düzenli yıkanmak gerekmektedir. Haftada en az bir veya iki defa saçların yıkanması ve diğer günlerde de fırça ile taranarak saçların arasına giren tozlardan, kir ve ölü kıllardan arındırılması gerekmektedir. Saç kurutmak için kullanılan havlular sert olursa saç uçları çatallanabilir. Elektrikli kurutucu aletlerin saça çok yakın tutulmaması gerekir, saç ve saçlı deriye zararları dokunabilir, yanıklara sebebiyet verilebilir.

Şampuan seçiminde, özellikle saçlarında kepeklenme olan ergenler dikkatli olmalıdırlar. Kepeklenmeler için sık sık ve çok sıcak olmayan su ile saçları yıkamak faydalıdır. Ancak hekime danışmadan saçlar için yararlı olduğu düşünülen hiçbir madde kullanılmamalı, hiçbir uygulama yapılmamalıdır. Şampuanların esası, kolay çözünebilir yağ eritici bir madde ihtiva etmeleridir. Şampuanlara ayrıca koku, renk ve yoğunlaştırıcı maddelerde ilave edilir. Bu eklentiler saçlı deride tahrişlere ve allerjilere neden olabilir. Ergenlere; aileleri tarafından saçlarının taranıp, düzenli olmaları gerektiği belirtilmelidir. Dış görünümün, insanlar arasındaki ilişkide ve kendini iyi hissetme de önemli etkisi vardır.

Kızlarda fazla makyaj yapmak zararlı olur mu?      

Ergen kızlarda güzelliklerini daha belirgin hale getirebilmek için göz çevresi ve kirpiklere makyaj amacıyla sürülen maddelerin kaliteli olması gereklidir. Göz çevresinde ve yüzde allerjik ya da mikrobik sorunlarla karşılaşılabilir.           

Makyaj yapılıyorsa her akşam yatmadan önce muhakkak göz çevresinde ve yüzde kullanılan makyaj artıkları uygun solüsyonlar kullanılarak ya da su ve sabunla temizlenmelidir. Kulağa küpe takılacaksa allerji yapma özelliği çok az olan altın ya da gümüş tercih etmelidir. Kulak deliği açılırken kullanılan delici aletin ve ardından takılan ipin ya da halkanın mutlaka mikropsuz olması gerekir. Aksi takdirde kulak memesi iltihapları oluşabilir. Hepatit, AIDS gibi hastalıklar bulaşabilir.

Yüz temizliği, her sabah kalkıldığında yapılmalıdır. Sabunlar uygun PH içeren, kokulu olmayan düz sabunlar olmalıdır. Aknesi olanlar için sabah yüz temizliği daha da önemlidir.

Genital bölge ve koltuk altındaki tüyler için ne yapılmalıdır?        

Genital bölgedeki kıllar testosteron etkisinde olup, sert ve kıvrımlı kıllardır. Kıllı deride ter bezleri çok fazla sayıdadır. Bu nedenle terleme ve terleme sonrasında koku çok daha fazla rahatsız edici olabilir. Bundan başka terlemeden dolayı kirlenme ve cildimizde mikropların yerleşmesi çok daha kolay olmaktadır. Mikroorganizmaların bu bölgeye yerleşmesi ile kaşıntı, kızarıklık, ısı artışı gibi iltihabi belirtiler ortaya çıkabilir. Sık banyo yapılarak dış genital organ ve koltuk altı temizliği sağlanmalıdır veya su ile bu bölgeler temizlenmelidir. Uzamış tüyler temizlenmelidir.

Adet dönemlerinde dikkat edilecek şeyler nelerdir?          

İlk adet kızlar için her zaman ürkütücü olmuştur. Memeler gelişmeye başlayıp, ergenliğe girildiğinde anne veya yakın akraba kız çocuğuna adet göreceğini ve neler yapması gerektiğini anlatmalıdır. Ergen kan lekesinin ne olduğunu bilmiyorsa heyecanlanıp, telaşa kapılabilir. Utanıp, çekinebilir. Adet kanaması yaklaşık ayda bir defa , 21-35 gün aralığında olur. Adet süresi de 3-7 gün arasında değişir.   

Adet başlangıcında hafif bir karın ve kasık ağrısı, uyku hali, yorgunluk, halsizlik ve sinirlilik, baş ağrısı olabilir. Östrojenin su tutucu özelliğinden dolayı oluşan ödem, baş ağrısına yol açar. İlk gün biraz daha fazla karın ağrısı ve daha koyu renkli kanamalar olabilir. Adetler ağrılı olabilir ve ilk birkaç yıl düzensiz görülebilir, bu tamamen fizyolojik bir olaydır. Hormonların tam olarak düzeninin oluşmamasına bağlıdır. Bir ergen adet döneminde bazı yanlış inanışlardan uzak durmalıdır. Adet döneminde banyo yapmanın sakıncalı olduğu yanlış bir inanıştır. Ancak özellikle adet döneminde kızlar banyo alırken su dolu bir küvette banyo yapmamalıdırlar. Bu durum çok rahatlıkla genital organ enfeksiyon oluşumuna yol açabilir. Ayakta veya taburede oturarak banyo alınmalıdır. Eğer banyo olanağı yoksa, dış genital organlar temizlenmelidir. Bunun nedeni, adet sırasında rahimden gelen kanın ped de birikmesi ve mikroorganizmalar açısından üremeleri için çok uygun bir ortam oluşturmalarıdır.         

Kız çocukları tuvalet temizliğini önden arkaya doğru yapmalı ve böylece idrar yolları çıkışının anüsdeki mikroplarla enfekte olmasını önlenmelidirler. Adet döneminde uterus iç duvarının atıldığı ve mikropların böyle bir ortamda rahatlıkla yerleşebilecekleri bilinmektedir. Bu nedenle çamaşır içine konan, kanı emmesi istenen materyalin temiz olması gerekmektedir. Adet döneminde kullanılması için üretilen özel pedler bulunmaktadır. Pedler bir kullanımlık ve temizdir, külot içine yerleştirilmektedir. Bu pedler kanı emerek iç çamaşıra geçmesini önlemekte ve sonra atılmaktadır. 6 saatten uzun kullanılmaması tavsiye edilmektedir. Gece kullanımına veya kanamanın fazla olduğu durumlara yönelik özel pedler de mevcuttur.

Pedler açıkta taşınmamalı ve özellikle dış üreme organlarına temas edecek yüzü temiz tutulmalıdır. Pedi kullanma sırasında el temiz olmalı ve dış üreme organına temas edecek yüzüne elle temas etmemelidir. Pedler suda erimeyen materyaldir, çevre temizliği için tuvaletlere atılmamalıdır.     

Kırsal kesimde ped kullanılmayan yörelerde adet dönemlerinde bez kullanılır. Bez sıvı emici pamuklu kumaştan olmalı,kenarları bastırılarak özel hazırlanmalı ve kanın dışarı akmasına mani olmalıdır. Adet kanaması ile kirlenen bez yıkanırken, çamaşır suyunda bekletilerek mikropların ölmesi beklenmelidir. İyice durulanması, durulandıktan sonra da ütülenmesi gerekir. Bezlerin değiştirilmesi de pedler gibidir, ancak kanı dışarı verebileceğinden iç çamaşırları ıslatabilir. Ergen kızlar bu yönden dikkatli olmalıdır. Pamuk kullanımı adet kanaması için hiç önerilmez. Çok çabuk ayrılıp, iç genital organlara yapışabilir. Enfeksiyon kaynağı olabilir. Mutlaka kullanılmak isteniyorsa, temiz bir gazlı beze sarılıp, öylece kullanılmalıdır.

Ülkemizde tampon kullanımı da yaygınlaşmıştır. Tampon vajina içine yerleştirilen ve vajinadan dışarıya doğru sarkan bir ipi olan, adet kanını emen özel bir materyaldir. Yapımında parçalara ayrılmayan ve özel işlemden geçirilmiş pamuk kullanılmaktadır. Kullanım öncesi eller mutlaka yıkanmalıdır. Tampon hiçbir yere değdirilmeden kullanılmalıdır. Uygulama sırasında enfeksiyon riski bakımından dikkatli olmalıdır. Tampon vajinada en fazla 6 saat kalmalıdır.

Kız çocukları ilk adeti kaç yaşına kadar görürler?   

İlk adet yani menarşın ortalama yaşı 12.5'dur ancak 10-14 yaşları arasında da ilk adet görülebilir. İlk adet yaşı sosyoekonomik durumun iyileşmesi, beslenme durumunun düzelmesi gibi nedenlerle daha erkene çekilmiştir. Türkiye'de artık, ortalama 11.5 yaş civarında ilk adet görülmektedir.      

Normal menstüral siklus 28 günde bir (21-45 gün arası) olur, 3-7 gün sürer ve 30-40 ml.kan kaybedilir. 16 yaşına kadar bir genç kızın cinsel belirtileri oluşmamış ve henüz adet görmemiş ise veya 18 yaşına gelmiş ve cinsel belirtiler oluşmasına rağmen adet görmemiş ise amenore (adet görememe) tanısı konur, incelenmesi gereken bir durumdur.     

Adet gören bir kızın 3 siklus arka arkaya adet görmemesi veya en az altı ay adet görmemesi yine amenore kabul edilip, tetkik edilir. Kızlık zarının kapalı olması, vajenin doğumsal yokluğu, değişik hormonal ve kronik hastalıklar nedenler arasındadır.

Kızımın adetleri çok ağrılı oluyor. Normal mi?       

Ergenlik dönemindeki bir diğer önemli olay "dismenore" dediğimiz ağrılı adetlerdir. Bu ağrı hiçbir organik nedene bağlı değildir ve ilk adetten birkaç ay sonra başlar. Yaklaşık kızların %45-60'ında ağrılı adetler görülmekte ve %10'unda yatağa bağlayacak kadar şiddeti olmaktadır.

En önemli nedeni prostoglandin dediğimiz damar genişletici maddenin rahim adelesi içinde birikmesidir, ayrıca psikolojik etkilenmede söz konusudur. Prostoglandin salınımın baskılayan antiinflamatuar ilaçlar (ibuprofen,naproksen gibi) adet başlangıcından itibaren verilmelidir.

Ağrılı adetlerde, adet başlangıcında alınacak olan ve adet süresince devam edilecek olan ilaçlar çocuğu rahatlatır. Bir süre sonra ağrılı adetler kendiliğinden geçer. Ağrılı adetleri ihmal etmemelidir çünkü bazen ağrılar o kadar şiddetli olur ki, okul başarısını olumsuz etkiler, sınavlarda başarısızlığa sebep olur.       

Ergenlerde ayak kokuları için ne yapılır?    

Ayakların yıkanması terden dolayı kokunun önlenmesi ve mantar, bakteri gibi mikroorganizmaların ve allerjik hastalıkların önlenmesi için gereklidir. Ayaklar düzenli olarak yıkanmalı ve her yıkamadan sonra havlu ile iyice kurutulmalıdır. Ayak sağlığı için pamuklu çoraplar daha uygundur.         

Banyo yapmak deri yüzeyinde bulunan mikropların, kirlerin, terin uzaklaştırılması ve dökülen yüzeyel hücrelerin atılması için gereklidir. Banyo yaparak hem beden temizlenir hem de ruhsal temizlik sağlanır. Banyo zindelik ve mutluluk verir. 30-40 derece civarında sıcaklıkta, su ve sabun kullanılarak deri ovulmalı ve kir atılmalıdır. Her banyodan sonra iç çamaşırı değiştirilmelidir.

Ergenlerin giyecekleri çok dar olmamalı ve mümkün olduğunca teri emebilen, allerji yapmayan doğal maddelerden yapılmalıdır. Dar giyecekler aşırı terleme ve hareket kısıtlılığına yol açarken, terin emilimini de önlerler. Giyecek katları arasında hava dolaşımının engellenmesi, bakteri ve mantar üremesini kolaylaştırır. Su geçirmeyen, nemi emmeyen giyeceklerin sürekli kullanılması da aynı etkiyi yapar.       

Ergenlik sivilceleri geçici midir?      

Sivilceler veya tıbbi adı ile akneler ergenlik döneminde sık rastlanılan sorunlardan biridir. Bu dönemde kız ve erkekler çevre ve yaşıtları tarafından beğenilme arzusu içindedirler. Aknelerin oluşumu görünümlerini bozmakta ve kişisel güven kaybına yol açmaktadır. Aslında ergenlik döneminde akneler yüz, sırt ve göğüste az veya çok sıklıkta ortaya çıkabilir ve mikrop kaptırılmazsa yani enfekte olmazsa kendiliğinden geçer. Özellikle, 20 yaşından sonra kendiliğinden geçme eğilimi vardır. Akneler kızlarda daha çok görülür.

Ergenlik sivilcesi (akne) gelişiminde birçok faktör rol oynar. Bunlardan birisi genetik yapıdır. Ailesel yatkınlık söz konusudur. Ailesinde şiddetli aknesi olan gençlerde daha sık gözlenir. Akne, kıl folliküllerinin ergenlikte artmaya başlayan testosteron hormonu ile uçlarının tıkanması ve ölü deri epitel hücreleri, yağ ve kılların birikimi sonucunda ciltte oluşan kabarıklardır. Ergenlikte salgılanmaya başlayan seks hormonları nedeniyle yağ bezi üretiminde artış olur, zaten kısmen kapalı olan gözeneklerde yağın da birikmesi ile tıkaçlar oluşur. Tıkaç nedeniyle deriye açılamayan ve artmış yağ üretimi nedeniyle gerilen folliküller patlayarak, deride iltihabi reaksiyonun daha da artmasına neden olurlar.

Besin maddeleri içindeki yağlı gıda ve çikolatanın, kuruyemişin akneyi arttırdığı söylenirse de kesin kanıt yoktur. Akneyi arttıran en önemli faktör stresdir. Stres kortizon salgılanmasını arttırır. Kızlarda adet öncesinde de akneler artmaktadır. Ergen kızların %70'inde akne görülür. Kullanılan kozmetikler akneyi arttırır. Gece kremi gibi yağlı nemlendiriciler de akneyi arttırır. Oral kontraseptiflerin de (doğum kontrol hapı) akneyi arttırıcı etkileri vardır.

Akne en sık yüzde ve sırasıyla sırt, göğüs ve omuzlarda görülür. Yüzde en çok yanak, burun, alın ve çenede görülür. Akne daha çok yağlı ciltli (seboreli) ergenlerde görülür. Akneleri sıkarak temizlemek önerilmez çünkü kıl follikülü patlayabilir, derideki iltihabi reaksiyon artar ve sonunda ciltte iz kalır. Ayrıca mikrobik olmayan sivilceler iltihaplanabilir. Yüzü yıkamak, deri üzerindeki yağ miktarını azaltır. Deri üzerindeki yağın azalmasının temizlik hissine neden olması ve yağlı görünüşü düzeltmesi önemlidir. Aknesi olan her ergen, yüzünü kuruluğa yol açmayacak şekilde kremli sabunlar veya nötral pH temizleyiciler ile günde 2-3 kez yıkamalıdır.

Aknesi olan ergenler için özel bir cilt bakımı söz konusu değildir, hatta kozmetik kullanımı akne sorunlarını arttırabileceğinden aknesi olan bireylerin bu konuda daha seçici davranmaları gerekir. İltihaplanmış sivilceler uygun tedavi edilmezse iz bırakırlar. Bu durumda bir dermatolog desteği gerekir.        

Erkek çocuklarında da ergenlik döneminde meme büyür mü?      

Erkek ergenlerdeki meme büyümesine jinekomasti diyoruz. 10-16 yaş arasındaki çocuklarda %40 civarında rastlanır. En sık 14 yaşında %65 oranında tespit edilmiştir. Pubertal jinekomasti, vakaların %75'inde 2 yılda, %90'ında 3 yılda kendiliğinden geçmektedir. Kalıcı oran %10'dan azdır. Neden erkeklerde de mevcut olan düşük miktardaki östrojene karşı, meme dokusunun hassasiyetinin artması ve büyümesidir. Obezlerde daha sık rastlanır. Ergenlere kilo vermeleri tavsiye edilir, meme büyümesini önlemek ve küçültmek için bazı ilaçlar kullanılabilir.Çok fazla büyük ve psikolojik sıkıntı yaratan durumlarda, geç ergenlik döneminde plastik cerrahi operasyonu ile yağ dokusu aldırılabilir (en son çare).

Bazı ilaçlar, beyin tümörleri, karaciğer hastalığı gibi bazı kronik hastalıklar jinekomastiye yol açabilir. Bu durumları, ergenlik jinekomastisinden ayırt etmelidir.      

Ergenlik dönemi gebeliğinin riskleri nelerdir?        

Adölesan veya ergen gebeliği deyince akla 12-20 yaş arasında evlilikle veya evlilik dışı, istemeden oluşan gebelikler gelmektedir. Bu sorun ergeni, aileyi ve toplumu ilgilendiren bir sorundur. Ergenlerin cinsel ilişki, gebelik, korunma, düşük gibi konularda bilgileri yetersizdir ve adölesan gebeliği hem ergene hem de bebeğe risk getirmektedir. Genellikle Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletlerinde bir toplum sorunu olan bu durum ne yazık ki ülkemizde de artmaktadır.

Adölesan gebeliklerde gebelik ve doğum komplikasyonları %60 daha sık görülür. Örneğin, 15 yaşından önce doğum yapan kadınlarda anne ölümleri, 20-24 yaş arası doğum yapan kadınlara göre 2 misli daha fazladır. Kansızlık, hipertansiyon ve eklampsi sık görülür. Ayrıca gebenin içinde bulunduğu yalnızlık, psikolojik sorunların ortaya çıkmasına yol açar. Hekime düşen sorumluluk artmaktadır. Hekim, ergene anne olmanın sorumluluklarını anlatmalı, doğum ve gebeliğin komplikasyonlardan bahsetmeli ve okul kaybını ve eğitimini nasıl telafi edeceğini tartışmalıdır. Eğer ergen gebeliğin sonlanmasını tercih ederse; yasal durum hatırlatılmalı, psikiatri konsültasyonu yapılmalı, ailesi ile konuyu tartışıp tartışmayacağı ile ilgili yasalar söylenmeli ve tüm seçenekler hatırlatılmalıdır. Ülkemizde adölesan gebeliklerin artmasının nedenleri arasında; aile yapısı değişiklikleri, anne ve babaların çalışmaları, ekonomik sorunlar, eğitimdeki hatalar ve ergenle ebeveynlerin yakınlık kuramamaları hatta birbirlerini dışlamaları gelmektedir. Adölesan gebeliği annede oluşturduğu risklerin dışında, bebekte de yeterli beslenememenin getirdiği prematür ve düşük doğum ağırlıklı bebek doğumuna yol açar.        

Ergenlik döneminde kızlarda kıllanma artar mı?    

Kız çocuklarında, ergenlikte görülen tüylenmeye hirsutizm denilmektedir. Bu tüylenme, androjen fazlalığına veya etkisinin artmasına bağlı olabilir. Kız çocuklarındaki tüylenme ciddi psikolojik ve fizyolojik rahatsızlıklara neden olur. Tüylenme erkeksi karakterde olup; bıyık, favori, göbek altı tüylenmesi söz konusudur. Ailede özellikle kadınlarda tüylenmeler fazla olabilir yani genetik yatkınlık söz konusudur.         

Genellikle kıl folliküllerinin daha fazla androjenle uyarılması veya androjene aşırı hassasiyet sonucu oluşan hirsutizmde, tüylenmeye neden olan hormon artışının overlerden mi yoksa böbrek üstü bezinden mi olduğu araştırılmalıdır. Sıklıkla herhangi bir neden bulunmaz ve ailesel yatkınlık düşünülür. Eğer hirsutizmle birlikte obezite ve adet düzensizliği de olursa polikistik over hastalığı düşünülür.

Bu şikayetleri olan hastalar mutlaka endokrinolojik incelemeden geçirilmeli, gerekli tetkikler yapıldıktan sonra tedavi edilmelidirler.

Ergenlik döneminde guatr sık görülür mü? 

Tiroid bezinin büyümesine guatr denir. Tiroid bezi boynun aşağı, ön kısmında bulunan ve kelebeğe benzer şekli olan endokrin (hormon) üreten bir bezdir. Tiroid normal boyutta olduğu zaman görülmez ve elle hissedilmez. Büyüdüğü zaman elle hissedilir ve baş normal durumda ve geriye atıldığı zaman görünür hale gelir. Bezin bütünü yaygın bir şekilde büyüdüğü gibi bazen küçük bir parçası da büyüyebilir. Bezin küçük bir parçasının büyümesine tiroid nodülü denir. Tiroid nodülleri bir veya birden fazla olabilir. Tiroid bezinin vücuttaki görevi tiroid hormonları yapmak ve kana salgılamaktır.        

Tiroid hormonlarının büyüme ve gelişme, oksijen kullanımı ve ısı oluşumu, ilk üç yaşta beyin ve sinir sistemi gelişimi, şeker, yağ, protein ve vitaminlerin kullanımı üzerine etkileri vardır. Kanda hormon düzeyinin azalması veya artması durumunda hastalık belirtileri oluşur. Ergenlik döneminde tiroid hormonlarına ihtiyaç vücut metabolizması arttığından dolayı fazladır. T3 ve T4 adlı tiroid hormonları tiroid bezinden, TSH adlı tiroid bezini uyararak tiroid hormonlarını salgılayan hormonda hipofiz adlı beyin parçasından salgılanır.    

Ergenlerde guatr sık görülür. En önemli nedeni özellikle kızlarda görülen, Hashimato hastalığıdır. Hashimato hastalığı, tiroid bezine karşı vücudun kendiliğinden antikor yapmasıdır. Tiroid hüzrelerine karşı yapılan bu antikorlar tiroid bezinin büyümesine neden olur. Endokrinolog takip ve tedavisi gerektirir. Ailesel yatkınlık vardır. İyot eksikliği de guatrın önemli bir nedenidir. İyot tiroid hormon yapımı için gereklidir. Besinler, su ve hava iyot kaynaklarıdır. Özellikle deniz ürünleri iyottan zengindir. İyot alımı yetersiz olursa tiroid bezinin çalışması bozulur ve bez büyür. İyot eksikliği bölgesel olduğundan o bölgede yaşayanların çoğunda guatr olur. Yurdumuzda birçok bölgede iyot eksikliği vardır. Bunu önlemenin en etkin yolu iyotlu tuz kullanmaktır. İyot eksikliği bölgelerinde yaşayan çocukların zeka düzeylerinde ve okul başarılarında düşüklük görülür. Eğer iyot eksikliği ileri yaşlara kadar devam ederse yetişkinlerin anlama ve kavrama yetenekleri bozulur, mesleki başarısızlık olur. Yurdumuzda yaklaşık 3 milyon kişi iyot eksikliği bölgelerinde yaşamaktadır. Bu nedenle iyot eksikliği halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir. Dünyada ise 1.5 milyar kişi iyot eksikliğinden etkilenmektedir.     

Bazı ilaçlar ve yiyeceklerde aşırı miktarda alındıklarında guatra neden olurlar. Bu yiyeceklere örnek olarak soya fasulyesi, kara lahana, karnıbahar verilebilir.         

Guatr belirtileri; boynun ön kısmında yaygın veya nodül şeklinde şişlik, yuma ve nefes alma güçlükleri, eğer tiroid fazla çalışıyorsa ("hipertiroidi") zayıflama, sinirlilik, çarpıntı, ellerde titreme ve ishal belirtileridir. Tiroid bezinin az çalıştığı ("hipotiroidi") durumlarında çabuk yorulma, halsizlik, hareketlerde yavaşlama, üşüme, kabızlık, saçlarda kuruluk ve dökülme, uykuya meyil ve kavrama güçlüğü ortaya çıkar.Guatr için mutlaka çocuk endokrinoloji muayenesi gerekir. Hipotiroidi ve hipertiroidi varsa veya nodül gelişmişse mutlaka tedavi edilmelidir. Tedavide ilaçla kontrol altına alınır.    

İyotlu tuz kullanımının yaygınlaşması iyot eksikliğine bağlı guatrın önlenmesi açısından çok önemlidir.

Guatr ne zaman ameliyat edilmelidir?        

Tiroitte cerrahi tedavi aşağıdaki durumlarda uygulanır;

Guatr çok büyük ve solunum ve yutma güçlüğü yapıyorsa,

Tıbbi tedavi ile tiroid bezi büyümeye devam ediyorsa,

Tıbbi tedavi ile cevap alınamayan hipertiroidi varsa,

Tiroid bezinde çok sayıda ve uzun süre devam eden nodüller varsa,

Tiroid kanseri varsa.

Ergenlik döneminde iskelet sistemi bozuklukları sık görülür mü?  

Ergenlik dönemi hızlı büyüme dönemi olduğu için, hem kemiklerde hem de adele kitlesinde ani artışlar söz konusu olur. Ergenlik döneminde, omurga eğriliği yani skolyoza ergenlerin %0.5-3'ünde rastlanır. Nedeni tam olarak bilinmeyen ve idiyopatik skolyoz olarak adlandırılan bu durum, 12 yaşından sonra adölesanın hızlı büyüme döneminde başlar. Skolyozlu ergenlerin %2'sinde 10 derece ve üzerinde eğrilik varken bunların sadece %5'inde skolyoz ilerler. Hafif eğriliklerde kız,erkek oranı eşit olup, tedavi gerektiren eğrilikler kızlarda 2 misli fazla görülür.           

Ergenlikteki skolyozun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte genetik faktörler, kas, kemik patolojileri gibi durumlar söz konusudur. Pek çok çalışma, skolyozu olan ailelerin ergen çocuklarında skolyoz gelişme oranının yüksek olduğunu göstermiştir. Ayrıca vertebraların sağ ve sol tarafı arasındaki büyüme oranı farklılığı biyomekanik olarak yüklenmeye neden olmakta ve bunun sonucunda da skolyoz oluşmaktadır. Hormonların hızla kan seviyelerinde yükselme, bağ dokusu ve sinir sistemi bozuklukları gibi durumlar da skolyoza neden olur. Ailelerin, ergenlik çağındaki çocukların bel ağrıları konusunda dikkatli olmaları ve en ufak bir şüphede doktora başvurmaları gerekir.          

Ergenlik döneminde bir diğer dikkat çekici husus, duruş şeklidir. Özellikle kız çocukları memelerini saklamak için, kanbur duruşu tercih ederler. Bu duruş şekli eğer düzeltilmezse, ileride kalıcı olur. Ergenlere kendine güven azlığını belirleyen bu duruşu düzeltmeleri gerektiği sürekli hatırlatılmalı ve gerekirse ayna karşısına geçirilerek kambur ve dik durduğundaki pozisyonları kendilerine gösterilmelidir.     

Ergenlik döneminde hırçınlık neden artar? 

Ergenlik dönemi daha önce kanda seviyeleri çok düşük olan hormonların salgılanmaya başladığı, bu hormonların etkisi ile artık çocukluktan çıkılıp delikanlılığın yaşandığı özel bir dönemdir. Bu dönemde gençlerin en büyük uğraşları, bedenleridir. Daha önce mevcut olmayan memelerin büyümesi, kıllarda artma, akne oluşumu, hızla uzayan boy ve artan kilolar, ergenlerin kendi bedenleri içinde yabancılık çekmelerine neden olur. Ergenlerin çoğu vakitlerini ayna karşısında bedenlerini inceleyerek geçirirler. Ergen bu dönemde kendisi ile daha çok ilgilenmekte, giyim, saç gibi görüntüye karşı aşırı ilgi göstermektedir. Aile içinde bir ergen olması bütün aileyi etkiler. Ergende özgürlüğünü ailenin kısıtladığı, ailede ise çocuklarının serbestliğinin sınırlarının ne olacağı sıkıntıları vardır. Ergenle arkadaş olunamaması, onun dışa dönmesi ve belki de kötü alışkanlıklar elde etmesine neden olacaktır. Bu nedenle aileler, çocukları ile olan ilişkilerini çok iyi ayarlayabilmeli ve hem onların özgürlüklerine saygı duymalı, hem de çocuklarından haberdar olarak koruyuculuklarını sürdürmelidirler. Bazen aile ergendeki değişikliğe uyum sağlamada zorluk çeker ancak aile anlayışlı olduğunda ergenin değişikliklere uyumu daha kolay olur. Ergen, anne ve babasının kurallarına karşı çıkmakla kendini daha özgür hisseder.

Ergen daima kendini, kendi yaşından büyük hisseder. Ona çocuk muamelesi yapılmasından hoşlanmaz ve aslında da ona bu muamele yapılmamalıdır. Ergenin ilgiyi üzerine çekme isteği, bu dönemin en önemli özelliklerinden biridir. Bir yandan içinden gelen dürtülerini dizginlemeye çalışırken, öte yandan çevresi ilşe çatışmaya girebilir. Aradığı yeni kimlik için, ben kimim? Ben neyim? Ben nasıl bir insan olmalıyım? sorularına yanıt ararken en doğal çevresi olan ailesine sarılır. Kendisine ve çevresine eleştirici gözlerle bakar.

Ergenlerde oluşan fiziksel değişiklikler karışık duygulara yol açar. Ergen vücudunda olan hızlı fiziksel değişimlere karşı şaşkınlık ve endişe duyguları geliştirir. Vücudundaki bu değişikliklere uyum güçlüğü, etrafındaki kişilere karşı davranış ve tepkilerinde kendini gösterir. Ergenliğin erken dönemlerinde duygusal dalgalanmalar sık görülür. Bir gün depresif, ertesi gün keyifli olabilirler. Kendine güven duygusu azalabilir. Ergenler genellikle annelerine daha yakındır, babalar ile ilişkilerinde ise daha kapalıdırlar. Kızların baba ilişkileri daha da uzaktır. Babalar ergenin güncel uğraşlarının pek azı ile ilgilenirler. Dolayısıyla ergen ve babalar, birbirlerini kendilerine özgü kişiliği olan bireyler olarak pek az tanıyabilirler.

Araştırmalar, kız ergenlerin en çok anneleriyle, erkek ergenlerinde babalarıyla aile içi çatışma yaşadığını göstermektedir. Anneler ise çocukları ile sürekli ilişki halindedirler, ergenin ilgi alanları ile yakından ilgilenir ve izler, sırdaşlık eder ve onlarla dost olurlar. Ergenlikte kuşak çatışması mutlaka olması gereken bir durum değildir. Yakın ve sıcak aile ilişkileri ergenin sağlıklı gelişimini hızlandırır. Genellikle dinlenen müzik ve giyim tarzı temel çatışmaları doğurur. Anne ve babasından beklentiler içinde olan ergenin, beklentilerinin karşılanması ve anne ve babadan yeterli cevap bulabilmesi onun kişilik gelişiminde önemli yer tutar.

Akran ilişkileri ergenlik döneminde ayrı bir özellik kazanır. Kızların arkadaşlarından beklentileri daha yüksektir. Daha fazla bağlanır ve yakınlaşırlar. Arkadaşları ile daha sıkı ilişki kurar, onların dert ortağı olan ve sorunlarını paylaşırlar. Erkekler ise daha çok gruplar halinde arkadaşlık kurarlar ve kızlara göre daha az duygu paylaşımları vardır.

15-18 yaş dönemi olgunlaşmanın hemen hemen tamamlandığı bir dönemdir. Bu dönemin en önemli konusu cinsel kimlik gelişimidir. Ergen, karşı cinsle ilişki kurmak, karşı cinsi tanımak ister, aynı zamanda da karşı cinsle ilişki kurmaktan korkar ve tereddüt eder. Beden gelişiminin tamamlanmasıyla birlikte her iki cins de kendilerini erkek veya kadın olarak tanımaya başlarlar ve karşı cins arkadaşlıklar daha önem kazanır.    

Akran ilişkilerinde en önemli sorun ergenlerdeki fiziksel gelişimin farklı olmasıdır. Daha erken gelişen erkek çocuklar, fiziksel olarak daha güçlü ve popülerken daha geç gelişenler çocuk muamelesi görürler. Bu nedenle karşı cinsle ilişkilerinde güvensiz ve çekingen olurlar. Bu kendine güvensizlik, ergenlik döneminin sonunda ortadan kalkar. Kızlarda ise tam tersi durum vardır, erken gelişen kızlar kendi akranları ile arkadaşlık etmekte güçlük çekerler ve kendilerinden büyük erkeklerle arkadaş olurlar. Bu tür arkadaşlıklar, cinsel deneyim ve madde kullanımı gibi deneyimlerin yaşanma riskini arttırır. Araştırmalar ailelerin ergenlerin karşı cins arkadaş seçimlerinde ailelerinden yeterli desteği görmediklerini ortaya koymuştur. Özellikle kız çocuklarının erkek arkadaşlarının aileleri tarafından desteklenmemesi, kızların daha baskı altında olduğunu göstermektedir. Bu durum kırsal kesimde ve alt sosyoekonomik düzeyde daha bariz olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ergenlik döneminde yaşının olgunluğuna ulaşamamış ergenlerde, ruhsal sıkıntılar ve cinsel kimlik sapmaları gözlenebilir. Aslında homoseksüelliğin kökleri ergenlikten çok öncesine dayanır, hatta temelinin anne karnındaki hormonların durumuna göre atıldığı yönünde çalışmalar vardır. Ancak ergenlik veya ergenlik öncesinde yaşanmış cinsel tacizler, erkeklerde homoseksüel korkuların ortaya çıkmasına neden olur. Bu korkuları olan gençlere, bu korkuların homoseksüellik anlamına gelmediği, kendi kaygılarından kaynaklandığı anlatılmalıdır. Kızlardaki korkularda daha çok kızlık zarı ile ilgilidir. Kızlara mutlaka anne veya hala, teyze gibi yakın akrabalar cinsellik konusunda bilgi vermeli ve yanlış bilgi ve inanışlara kapılmasına mani olunmalıdır. Spor ve çeşitli sosyal aktivitelere yönlenme, ergenlik döneminin kendine özgü sorunlarının üstesinden gelme de gençlere çok yardımcı olur.

18 yaşından başlayıp 20'li yaşlarda devam eden gelişim dönemi geç ergenliktir. Artık psikolojik olgunluğa erişip, erişkin bir birey olunmuştur. Bu dönem ergenlik boyunca öğrenilen, gözlenen, deneyim kazanılan doğru ve yanlışların harmanlanarak kişiliğin oluştuğu dönemdir. Ergenler bu dönemde artık kişiliklerini oluşturmuş, toplum içinde sorunları üstlenebilecek sorumluluğa sahip bireyler olurlar.          

Ergenler alkol, sigara veya madde bağımlılığı gibi zararlı alışkanlıklardan nasıl korunur?

Ergenlerde zararlı alışkanlıklar Amerika Birleşik Devletleri ve gelişmiş Avrupa ülkelerinin sorunu iken artık bizim ülkemizde de ne yazık ki bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu dönem de ergenlerin bağımsız olma isteği ile erişkinleri taklit etmeleri sonucu yeni bir şey denemek amacıyla alkol, sigara veya uyuşturucuyla tanışmaları mümkündür. Ergenlerin bir kısmı zararlı maddeleri deneyip, bırakabilir ancak diğer bir kısmında bu maddeler alışkanlık haline gelip, kendilerine ve çevrelerine zarar verebilecek şekilde kullanılmaya devam eder. Araştırmalar ilk uyuşturucuya başlama yaşını 14 olarak göstermektedir ancak bütün dünyada daha erkene gelme riski mevcuttur. Alkol kullanımı ise 12 yaşından önce başlamaktadır. Alkol ve sigaraya erken başlayan çocuklarda daha sonra uyuşturucuya geçiş gözlenebilir. Ergenlerde madde bağımlılığı açısından bazı risk faktörleri vardır. Anne ve babayla ilişki kopukluğu, ailede sigara ve alkol kullanım mevcudiyeti, ailede çocuk istismarının olması, anti-sosyal kişilik mevcudiyeti, kendine güvensizlik, okul başarısızlığı ve yakın arkadaşlarının uyuşturucu veya alkol kullanıyor olması risk faktörleridir. Çevresel uyaranların özellikle medyanın alkol ve bağımlılık yapan maddelerin reklamlarında çok dikkatli olması ve özendiricilikten kaçınması gerekmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'nde ergen intiharlarının üçte biri alkol veya madde bağımlılığı ile ilgili bulunmuş yine cinayet ve trafik kazaları sonucu ölümlerin yarısında önceden alkol alındığı saptanmıştır. Madde bağımlısı olan ergenler genellikle gergin, huzursuz ve etrafa karşı saldırgandırlar. Ders başarıları düşüktür, şiddete eğilimlidirler.

Ergenlerin alkol kullanımında ailenin tutum ve davranışları önemlidir. Aile içinde başlayan alkol alma arkadaşların teşvikiyle sürdürülür. Çünkü alkolizme eğilimi olan çocuklar kendilerine benzer tutum ve davranış özellikleri gösteren arkadaş gruplarını seçme özelliğindedirler. Amerika Birleşik Devletlerinde 18 yaşından küçük 7 milyon çocuğun ailesinin alkolik olduğu saptanmıştır. Çocuk istismarı ve aile içi şiddetin yarıdan fazlası alkolik ailelerde olmaktadır. Özellikle baba alkolikse erkek çocuğun alkolik olma riski fazladır. Bu nedenle özellikle çocuklara alkol ikram edilmemeli, ergenlerin alkol alan yerlere gitmeleri özendirilmemeli ve ergenlere toplantılarda alkol verilmesi önlenmelidir.

Özellikle ana-babası olmayan veya ana-babası tarafından terk edilmiş sokak çocuklarının sorunu olan tiner gibi uçucu maddeler, kokuları hoş ve kolay bulunan maddelerdir.Kullanma yaşı 6'ya kadar inmiştir. Nefesle içe çekilirken genellikle naylon torba kullanılır. Ani ölümler özellikle kullanıma yeni başlayanlarda gözlenir. Uzun süreli kullanımda beyinde harabiyet olur, zeka yetenekleri kaybolur. Kan kanseri riski artar.  

Aileler, ergen çocuklarında aşağıdaki belirtileri gözlemlerlerse madde bağımlılığı yönünden şüphelenmelidirler;

Ergende yakın zamanda kişilik değişikliği oluşmuşsa, kendine güvensizlik, içe kapanma, çevreye ilgisizlik, karar verememe varsa,

Okula ilgi azalmış, derslerden ve okuldan kaçma varsa,

Aile içinde sürekli kavga ediyor, evden kaçıyorsa,

Sürekli öksürük, iştahsızlık göz kapaklarında şişlik varsa,

Dinlediği müzik değişmiş, kıyafetleri farklılaşmış ve yakın çevresinden olmayan yeni arkadaşlar edinmişse.

Madde bağımlısı olan çocukların, okulda başarıları düşer, derslere ilgileri azalır, okuduklarına konsantre olamazlar. Bu durum öğretmenlerin dikkatini çeker. Ailelerin, hal ve gidişatından şüphe ettikleri ergenleri için öğretmenler ile konuşmaları mutlaka faydalı olur. Ergenlerin sorunlarına yönelik çeşitli eğitim faaliyetlerinde ilk sıralarda zararlı madde kullanımı üzerinde ihmal edilmeden önemle durulmalıdır.

Ergenlerde gözlenilen zararlı alışkanlıkların en sık rastlanılanı, sigara içmedir. Gelişmiş ülkelerde sigara içme oranı azalırken, ne yazık ki gelişmekte olan ülkelerde artmaktadır. Araştırmalar, lise öğrencilerinin %16.9'unun sigara içtiğini göstermektedir. 18 yaş üstü lise öğrencilerinin %60'ı, 19 yaş üzerindeki lise öğrencilerinin ise % 83'ü sigara içmektedir. Erkek çocuklarda sigara içme oranı kız çocuklarına göre 2 misli daha fazladır.

Ergenler sigara içmeye öz güvenlerinde sözde artış sağladığı, kendilerini daha büyük ve önemli hissettikleri, streslerini azalttığı gibi nedenlerle ve de arkadaş ikramı ile başlarlar. Ergenlik döneminde sigara ile tanışma genellikle erken ve orta ergenlik gelişme döneminde söz konusudur. Evlerinde sigara içilen çocuklarda, sigaraya başlama oranı daha fazladır. Gelir düzeyi düşük aile çocuklarında sigaraya başlama daha fazla olmaktadır. Sigara içenlerde diğer bağımlılık yapan maddeleri kullanma oranı 15 misli daha fazladır.v Sigara reklamlarının, ergenlerin sigaraya başlamasındaki rolü büyüktür. Durumun ciddiyetinin anlaşılması ile artık reklamlardan büyük ölçüde vazgeçilmiş ve sigara paketlerinin üzerine 'sigara sağlığa zararlıdır' ibaresi konmuştur.           

Sigaranın hem direkt içicilerde hem de pasif içicilerde yani sigara içilen ortamı paylaşanlarda, sağlığa olumsuz etkileri vardır. Sigara dumanındaki nikotin en fazla kalp ve damar sistemine zarar verir, kalp hızının artması, tansiyon yükselmesi, miyokard infarktüsü ve felçlere yol açar. Ağızda kötü koku, dişlerde sararma, öksürük, çarpıntı, solunum kapasitesinin azalması, kan basıncının azalması, kalp hastalıkları ve de en önemlisi akciğer kanseri riski, sigaranın sağlık üzerindeki olumsuz etkilerinden bazılarıdır. Sigara akciğer kanserinin en önemli nedenidir. Sigara içenlerde, sigara içmeyenlere göre 12 misli fazla görülmektedir. Ayrıca diğer kanser türlerinde de artışa neden olmaktadır. Kişi sigaraya ne kadar erken başlarsa ve de ne kadar çok sigara içerse kansere yakalanma riski o kadar fazla olmaktadır. Ergenlerin sigara içmemeleri için hem aile, hem okul hem de çevreye önemli görevler düşmektedir;

Evde ergenlerin yanında sigara içilmemeli,

Çocuklar sigara almaya gönderilmemeli,

Çocuklara sigara satışı yapılmamalı,

Sigara reklamı kesinlikle yapılmamalı,

Okulda, öğrenciler sigaranın zararları konusunda bilgilendirilmeli, sigara karşıtı aktiviteler düzenlenmeli, öğrencilerin bunlara katılımı özendirilmeli,

Ergenlerin katıldıkları toplantılarda, sigara içilmesi önlenmelidir. Sözlerle değil davranışlarla örnek olunmalıdır.

Yrd.Doç. Dr. Ömer DOĞRU

Aile Danışmanı İletişim Uzmanı

  
676 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam11
Toplam Ziyaret198269
Üyelik Girişi
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.477332.6074
Euro34.596434.7351
Hava Durumu

<script data-ad-client="ca-pub-2967709272430144" async src="https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js"></script>