• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/dogruterapimerkezi1
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905415447199
  • https://twitter.com/dogruterapi_mkz
  • https://www.instagram.com/dogruterapimerkezi/
  • https://www.youtube.com/watch?v=kRrNYTwi6Bk

Ömer Doğru

Aile Danışmanı & İletişim Uzmanı

Site Haritası
Saat
Takvim
<script async src="https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js?client=ca-pub-2967709272430144"
     crossorigin="anonymous"></script>

Cesarert Ve Kişilik

         Yeterince cesur olamazsanız hayatı sadece seyredersiniz.. gideceği limanı bilmeyene hiçbir rüzgar fayda gelmez demişti  Nietzsche

Her kararınız her duruşunuz her gittiğiniz yolun rotasını belirleyen en önemli unsurdur makul cesaret,farkındalıkla gösterilen sabır ve onurla gösterilen tavır. Bu seni sen yapan özel ve değerli bir hazinedir yerinde kullanırsan mutlu eder zamansız kullanırsan eyvahlara ve keşkelere boğar hayatını.

Her insanın üç kişiliği vardır.

  1. Olduğu Kişilik
  2. Olmak İstediği Kişilik
  3. Yansıttığı Kişiliğimiz

Hepimizin içinde yaşayan, zihinlerimizi kurcalayan, mutsuzluklarımıza yol açan, mutluluklarımızı gölgeleyen, motivasyonlarımızı sağlayan, içimizdeki büyük savaş. Bazen bir şarkı ile bizleri uzaklara götüren, bazen bir kızgınlık anında içimizi burkan, sevincimizi boğazımızı düğümleyen hüznümüz…

Söylediklerimiz, inandıklarımız, olması gerektiğini bildiğimiz ve bir türlü olmayı başaramadığımız. vicdanımızın yönlendirdiği kişiliğimiz. Esaretin Bedeli isimli filmde dediği gibi ‘’ Cesaretinin bittiği yerde Esaretin Başlar’’ Bu her işte ve hayatının her dönemecinde karşına çıkan bir mihenk taşıdır.

Yalan söylememen gerektiğini bilirsin ama söylersin. İnandım dersin gereğini yapmazsın, sevdim dersin hakkını veremezsin.

Sevdiğinin gönül sarayını kin kulesine çevirirsin içinde hem kendini hem umudunu hapsedersin

Dürüst olman gerektiğini bilirsin ama olamazsın. Kendine karşı sevdiklerine karşı ve en önemlisi Yaradan a karşı Kul olmak la , Kül olmak arasında gidip gelen beyhude bir ömür..

’’Ya olduğun gibi görün ,Ya da göründüğün gibi ol’’düsturunu unutup ‘’ Emr olunduğun gibi Dos Doğru Ol’’ hükmünü kulak ardı edersin.

Vicdanın seni mahkum ederken inancını hapsedersin .İnandığın gibi yaşamadığın için yaşadığın gibi inanmak zorunda bırakırsın kendini…

Arkadaşının sırtını yasladığı tek duvar olmak istersin ama olamazsın. Ya korkularına yenilirsin ya yanlış kararlarına heba edersin dostunun umutlarını…

Her şeyi dostun için sunman gerektiğini savunur ama sunamazsın, bencillik illetine kapılır sürüklenirsin...

Düşüncelerimiz hareketlerimizi, hareketlerimiz alışkanlıklarımızı alışkanlıklarımız huylarımızı, huylarımız karakterimizi meydana getirir. karakterimiz de kaderimizi belirler…

Asla boyun eğmeyeceğini düşünür ama eğersin nefsine ve zevklerine... Ve en acı veren de bunları asla kabul edemezsin. İnandıklarınla ters düşecek olan her davranışın için hazır bir kılıfın vardır. İnandığın gibi yaşamazsan yaşadığın gibi inanmak zorunda kalırsın. O an yapman gerekeni yapmışsındır, yalan söylemen gerekmiştir, aslında karşındaki yalancıdır, seni kandırmıştır, iki yüzlülük yapmıştır, seni anlamamıştır. Kendinde görmek istemeyeceğin her şey, çevrende bir yerlerde karşına çıkar ve birilerinde yaşar, bir aslı olmadığı, tek kaynağı sen olduğun halde bilemezsin. Bilemezsin çünkü bilmek seni çıldırtır, tüm oyunu bozar. Eğer kalıcı bir değişim yapmak istiyorsanız, çerçeveyi değil resmin kendisini değiştirin..." Belki de hep beraber şunu fark edeceğiz, olmak istediğiniz kişi size çok yakındır ya da kendini sakın değiştirme gibi yorumlarla noktayı koyacağımız bir sorudur. Oysa gerçeği bulmanın tek çıkış noktasıdır Değişmek…

Nietzsche çok net olarak diyor ki; her bireyde iki ana kişilik yaşıyor. Bir yanda olmak istediğimiz, diğer yanda olduğumuz. Hep bir gün olmak istediğimiz gibi olmak için yaşarız. Ve işte en büyük aşklar, saplantılar, unutulmayan dostlar ve aşıklar... Kendimizde bulmak isteyip de bulamadığımız, görmek isteyip de göremediğimiz nitelikleri taşıyanlara, yansıtanlara ya sırılsıklam aşık oluruz ya da hayranlık duyar, sorgusuz sualsiz peşinden gider, saplanır kalırız.

            Henry Miller ise, bireylerin gerçekten inandıklarını söyledikleri, yaşamak istedikleri hayatı cesaretle yaşadıkları, toplumsal baskının yarattığı tortulardan silkinip kendi benliğini görebilenlerin yaşadığı bir dünyada ne yazarların, ne askerlerin, ne de filozofların var olamayacağını yazıyor.

Hikaye dönüyor dolaşıyor yine bize, içimize geliyor. Akşam yatağa gitmeden aynaya baktığımızda, sabah pencereden doğan güneşi izlediğimizde gerçekten kendi inandığımız ve bize ait olan hayatı mı yaşıyoruz; yoksa bize öğretilen, bize ait olmayan kalemlerle çizilmiş bir hayatı mı?

Peki kendimizi sorgulamak ve kendimizle yüzleşmek, kârı ,zararı hesap etmeden doğru ve net bir muhakeme kurabilir miyiz içimizde…Yani vicdanımızı : Hayatın ve hayallerin en derin en ulvi ve en yılmaz bekçisi olan bu muhteşem denge unsurunun vermiş olduğu doğru kararları hayatımıza tatbik edebilir miyiz?

Oysa insan hayatında mutluluk kaynağı olan ve onu sağlıklı bir kişilik yapısına kavuşturan dört şey;

  1. Doğru bir inanç sistematiği inandığı şey uğruna mücadele etme azmi ve iradesi.
  2. Adalet duygusunun vicdan terazisinde tartılıp hakkaniyet kapısına ulaştırılması
  3. Merhamet duygusunun hayatımıza yön veren yegâne pusula olması
  4. Güven duygusunu iliklerinizde yaşayabileceğiniz dostlarınızın olması

İşte bizi mutlu edebilen temel duygular...

Kuş bakışı bakmak güzeldir, fakat kuş gibi bakmamak şartıyla.

Yrd.Doç.Dr.Ömer DOĞRU

Aile Danışmanı & İletişim Uzmanı

  
550 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam71
Toplam Ziyaret196561
Üyelik Girişi
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.237032.3662
Euro34.794534.9339
Hava Durumu

<script data-ad-client="ca-pub-2967709272430144" async src="https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js"></script>