• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/dogruterapimerkezi1
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905415447199
  • https://twitter.com/dogruterapi_mkz
  • https://www.instagram.com/dogruterapimerkezi/
  • https://www.youtube.com/watch?v=kRrNYTwi6Bk

Ömer Doğru

Aile Danışmanı & İletişim Uzmanı

Site Haritası
Saat
Takvim
<script async src="https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js?client=ca-pub-2967709272430144"
     crossorigin="anonymous"></script>

ERGENLİKTE TOPLUMSAL UYUM SORUNLARI
İnsan yaşamının önemli dönemlerinden biri olan ergenlik çağı, genç açısından birçok sorunun da yaşandığı bir dönemdir. Biyolojik, psikolojik değişme ve gelişmeler sonucunda ortaya çıkan sorunlara, aile, okul ve arkadaş çevresinde yaşanan toplumsal sorunların da eklenmesi, ergenlik çağını sıkıntılı bir dönem haline getirmektedir.
Sağlıklı ilişkiler sisteminin yer aldığı bir toplumun oluşabilmesi ve ergenlik çağında yaşanan sıkıntıların “döneme özgü geçici sorunlar” olarak kalabilmesi için, bu sorunların gençlere en az zarar verebilecek şekilde başta aile olmak üzere, toplumsal çevrenin desteğiyle çözülmesini gerekli kılmaktadır.
Bu çalışmada gençlerin toplumsal uyumlarına etki eden faktörlerin neler olduğu belirlenerek çözüm yolları önerilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler:
Ergenlik,
Uyum,
Uyumsuzluk,
Aile,
Eğitim
Toplum halinde yaşayan insanın, diğer insanlarla ortak özelliklerini bir kenara bıraktığımız zaman, kendine özgü özellikleriyle toplumdaki (hatta evrendeki) biricikliği ortaya çıkar. Bu biriciklikten dolayı, başkalarıyla aynı kültürel ortam içinde yaşasa bile diğerlerinden farklı gelişim özellikleri gösterir.
Biyolojik, psikolojik ve toplumsal gelişim sürecinde karşılaştığı sorunlara ise deneyimleri ve bireysel özellikleri çerçevesinde çözümler üretir. Çoğu insanın gelişim sürecinde en fazla sorun yaşadığı dönemin ergenlik dönemi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Yetişkin bir birey olma sürecinde, bazıları ergenlik dönemini daha az sorunla ya da sorunsuz geçirirken, bazıları ise fizyolojik ve sosyo-psikolojik açılardan sıkıntılı bir şekilde geçirebilmektedir. Günümüzde, özellikle sosyo-ekonomik ve teknolojik etmenlerin (televizyon, internet,sosyal ağlar vb.) yanlış,yersiz ve ölçüsüz kullanıldığı için gençleri olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir.
A-Ergen ve Ergenlik Kavramı İnsan yaşamı, ilk olarak biyolojik çevreye sahip olur İnsanın yaşamı boyunca uyumlu, normal ya da sağlıklı bir ömür geçirmesi, bu üç yapının birbirleriyle dengeli bir etkileşim içinde olmalarıyla ilgilidir.
Çünkü herhangi birindeki bir dengesizlik diğerlerini de etkileyip birey açısından bir uyumsuzluğa (maladjusted) neden olabilir.
İnsan yaşamında her dönemin ayrı bir önemi vardır. Ancak biyolojik, psikolojik ve toplumsal açıdan hızlı ve önemli değişmelerin olduğu süreç kuşkusuz ergenlik dönemidir. Vücutta boy ve ağırlık artışı ile yapı ve işleyişlerin olgunlaşmasının yanında, inişli çıkışlı duygulanımlar, bozulan ilişkiler, çevreden kolay etkilenme, toplumda bir rol sahibi olmaya çabalama gibi özelliklerin görüldüğü bu sürecin bireyin kişiliğinin oluşumundaki önemli bir dönem olduğu söylenebilir.
Ergen yapısı gereği bir durumu değil, bir süreci belirtmektedir; günümüzde, bireyde gözlenebilen hızlı ve sürekli bir gelişme evresi olarak da tanımlanabilmektedir Bu dönemin 12–21 yaş dilimlerini kapsadığını belirtmeliyim.
Ergenlik dönemindeki fiziksel değişmeler sırasında her birey, yetişkin cinsel fonksiyonlarına ve şekline sahip olurlar. Ancak bu süreç yani biyo-fiziksel değişme ve gelişmeler, kız ve erkek çocuklarda aynı zamanda ve aynı hızda olmaz. “Kızlar erkeklerden 1–2 yıl önce ergenliğe girer, büyüme ve cinsel olgunlaşmalarını 1–2 yıl erken tamamlarlar
 Kızlarda adet kanaması erkeklerde ise erkek üreme organı ve er bezlerinin (testisler) erkek üreme hücresi (sperm) üretmeye başladığı  birincil cinsel değişiklikleri ikincil cinsel değişiklikler olarak ifade edilen bedensel değişiklikler takip eder; her iki cinste boy uzamasının yanı sıra, bedensel biçimler birbirinden iyice ayrılır. Genç kızlarda gövde, özellikle kalça ve karnın genişlemesi ile kol ve bacaklardan daha fazla gelişir. Genç erkeklerde, gövde göğüs kısmında genişler ve kol ile bacaklar daha güçlü kaslarla bağıntılı olarak daha üstün bir gelişme edinirler
Ayrıca sesin kalınlaşması, yüzde sivilcelerin artması, ter bezlerinin çalışmasının artması, erkek çocuklarda yüzde bıyık ve sakalın belirginleşmeye başlaması ve gırtlakta kıkırdaklaşmanın olması gibi değişiklikler de ikincil cinsel değişiklikler olarak ortaya çıkmaktadır.
 Ergenliğin başlamasıyla beraber genellikle gençleri hazırlıksız yakalayan bu biyo-fizyolojik değişmelerin bazı psikolojik sıkıntılara yol açmaması için onları bu konularda bilgilendirmek yararlı olabilir. Diğer taraftan bazı ergenlerde bu süreç daha geç başlayabilmektedir. Bu durumda gençleri, bireysel farkların varlığı ve gelişme ve değişmelerin herkeste değişik düzeylerde olabileceği konularında bilgilendirmek de onların kaygılarını azaltmada önemli olabilir.
Ergenlikte Zihinsel Gelişim Ergenlik döneminde genç, somut düşünmeden soyut düşünmeye ulaşır. Bunun sonucunda ergenin dış dünyayı algılaması değişikliğe uğrar, genç, olayları daha çok sorgulamaya ve farklı açılardan bakmaya başlar; kendisi ve dünya hakkında daha fazla düşünür, tartışmacı, idealist ve eleştirici olur. Çocuk eylem çerçevesinde sınırlı olmasına karşılık, ergen zihninde birçok seçeneği gözden geçirip inceleyebilir, kuramlar biçimlendirebilir ve düşsel dünyaları kavrayabilir. Gerçek ya da olası toplumsal sistemlerin çeşitliliği konusuna ilgisinin artması sonucu kendi standartlarına eleştirici bir tavır takınarak kendisine ve üyesi olduğu çeşitli grupların görüşlerine tarafsız bir gözle bakmaya başlar. Bunların yetişkinler tarafından kararlaştırıldıklarını ve değişik gruplara göre farklılıklar gösterebileceklerini kavrar.
 Kısacası, genci yaşadığı sorunlar karşısında neden-sonuç ilişkisini kurabilmek için olası tüm değişkenleri göz önüne alıp bunlardan birini sınarken diğerlerini dışarıda bırakabilmesi bu dönemin önemli bir özelliği olarak ifade edilebilir.
Ergenlikte Duygusal Gelişim İlk psiko-sosyal ilişki ve uyumların anne-baba ve yakın çevreyle girilen ilişkilerle başladığını belirten Adasal, büyüdükçe ve dış dünyadaki temaslar genişledikçe, yeni uyum metotlarının bireye yol göstereceğini, dolayısıyla, her yeni çevreye girişin, yeni insanlar veya olaylarla karşılaşmanın psikolojik ve toplumsal yaşamda bir reaksiyon yaratacağını ve bütün bunlara karşı gerekli uyumların ortaya çıkacağını söylemektedir.Dolayısıyla, gencin toplumda diğer insanlarla geliştireceği ilişkilerin tarzı yaşamının ilk yıllarında edindiği öğrenmelere bağlıdır. Bu açıdan sevgi ve saygının bireyler arası iletişimde söz konusu olduğu aile ortamında büyüyen çocuk, dış dünyaya açıldığında bu ilişki boyutunu diğer insanlara da yansıtabilecektir. Diğer taraftan bu dönemde çevre ile olan bütün ilişkiler duygu dünyası üzerine kuruludur. Ergen kolay inanır, kolay bağlanır, çabuk sever, kolay kopar.
Bu duygusallık içinde kendisini her konuda yeterli görmeye başlar. Bir yandan yetişkinliğe özlem duyar bir yandan da onlar gibi düşünebileceğine inanır. Yetersizliğinden ve güçsüzlüğünden huzursuz olur. Geçmişle ve çocuklukla ilgili bütün bağlantıları ve anıları söküp atmak ister. Toplum içerisinde kendisini kabul ettirmek, öne çıkmak, tanınmak isterken aileden ve onların baskısından da kurtulmak ister. Giyinişine, konuşmalarına, eve geliş-gidiş saatlerine, zevklerine ve isteklerine karışılmasından hoşlanmaz. Kendisine verilen sorumluluktan kaçarken, bir yandan da yeni sorumluluklar yüklenmek ister.
 Ancak ergenin duygu ve davranışlarındaki bu iniş çıkışların yanında pek çok olumlu gelişme de gözlenir; gencin düşünme yeteneğinde önemli bir gelişme olur. Soyut kavramları daha iyi anlar ve kullanır. İlgi alanları genişler, ilerde seçeceği meslekle ilgili konulara eğilir. Yeteneklerinden bir kısmı ön plana çıkar, kendini ve başkalarını gözlemleme yeteneğinin yanında bir şeyler yapma, başarılı olma ve kendini kanıtlama eğilimi de güçlenir.
Bu süreçte genç, “içinde bulunduğu ailede, çevrede, grupta, toplumda, amacını, beklentisini, duygularını, düşüncelerini, inançlarını, tutum ve davranışlarını belirlemeye ve saptamaya çalışır. Kim olduğunu, ne olacağını, ne yapacağını, kimlere, nelere inanacağını, türlü konular ve sorunlar karşısında ne düşünüp nasıl davranacağını arar.” Bu sorulara cevap vermenin kolay olmadığını belirten Geçtan, ailenin ve toplumun bireyin kendi ile ilgili olumlu bir özimge geliştirmesi için gerekli koşulları sağlamış olmaları gerektiğini söylemektedir. Dolayısıyla genç, tutum ve davranışlarını örnek alacağı yani özdeşim (empathy) kuracağı bireylere gereksinim duyduğundan genelde anne ya da baba örnek alınır. Erkek ergen baba ile kız ergen ise anne ile özdeşim kurmaya çalışır. Kimlik arayışı ergenlik döneminin doğal bir sürecidir. Ergen, bir yandan toplumsal değerlerle bütünleşip toplum tarafından kabul görmek isterken, diğer yandan da kendini diğerlerinden ayrı bir varlık, bir birey olarak topluma kabul ettirmek istemektedir. Bu süreçte özellikle aile ve okul çevresinin ergene hoşgörülü yaklaşması onun bireyleşmesi açısından önemli olabilir. Aile ve okulu tarafından hoşgörü ile karşılanmayan ergenler, ailenin ve toplumun değer yargılarına karşı bir tepkisellik geliştirerek uyumsuz davranışlar içine girip gerek ailesi ve gerekse de toplum için sorunlu gençler haline gelebilirler. c. Kuşak Çatışması Günümüzde, özellikle bilim ve teknoloji alanında meydana gelen hızlı gelişme ve değişmeler “eski değer yargılarının ve yaşam anlayışının değişmesini zorunlu”kılmakta ve kuşaklar arasında, “yaşanılan ortak çevreye aynı oranda uyum sağlama” konusunda sorunlar yaratmaktadır. Eski kuşaklar, yeniliklere uymakta güçlük çekerken geleneklere ve eski yaşam anlayışına sımsıkı tutunmakta ve çocuklarını da kendilerinin uzantısı ve birer kopyası gibi görmek eğiliminde olduklarından gençlerdeki başkalığı yadırgamaktadırlar. Oysa yeniliğe açık olan gençler hızlı değişmelere ayak uydurmakta daha başarılı olmaktadırlar. Ancak bu gelişme döneminin gereği olarak başkaldırmaya ve bağımsız olmaya çabaladıkları için eski kuşağın tüm değerlerini yadsımaktadırlar.
İki kuşağın farklı dönemlerde toplumsallaşması, büyümeye bağlı olarak yeni olanaklar edinen ergenin kendini yetişkin olarak kabul ettirme çabası, ergenin yeni statülerine anne ve babasının uyum güçlüğü doğmasına neden olmaktadır.
Değişen ve gelişen teknoloji beraberinde kendine özgü değerleri ve ilişkileri yaratmaktadır, yaratılan bu değerlere henüz tam anlamıyla kişiliği oturmamış ve bir arayış içinde olan, psikolojik ve fizyolojik açıdan bireysel enerji düzeyi yüksek genç kuşak daha kolay uyum sağlamaktadır. Eski kuşak ise, psikolojik ve fizyolojik enerji düzeyinin düşük olmasından dolayı sahip olduğu değerleri değiştirmeye çekinmekte ve yıllarca verdiği mücadeleler sonucu elde ettiklerini kaybetme korkusundan dolayı tutucu bir tavır içine girmektedir. Bu noktada ise genç kuşakla eski kuşak arasında yaşamı anlama ve pratiğe dökme konusunda bir çatışma durumu ortaya çıkabilmektedir. Yetişkinler, varolan şartlar çerçevesinde genç kuşakları anlama konusunda biraz daha hoşgörülü olabilir ve toplumdaki değişimin ve gelişimin yanında, gençlerdeki değişme ve gelişmelerin doğal bir süreç olduğunu kabul edebilirlerse, kuşaklar arasındaki çatışmaların azaltılabilmesi mümkün olabilecektir.
Toplumsallaşma süreci zaman zaman içinde çatışmayı barındırsa da genelde toplumun bireyden beklentilerinin birey tarafından öncelikli olarak özümsenmesi ve sonrasında sergilenmesi durumunu ifade etmektedir. Bu anlamda birey, toplumun kabul ettiği, benimsediği tutum-davranış ve inançları toplumsal yaşamın içerisinde toplumun beklentileri doğrultusunda yerine getirdikçe toplum tarafından onaylanıp kabul görecektir. Biyo-kültürel ve sosyal bir varlık olan insanın kültürel koşullar içinde geliştirdiği toplumsal ilişkiler, hem toplumun, hem kültürün, hem de bireyin yapısını etkiler ve sonuçta bireyin tüm yaşamı çevresine uyum sağlama çabası içinde geçer. Benzer şekilde, “yaşamının ilk yıllarından sonra bir insanın ilk görevinin sosyal çevresine uyum sağlamak olduğunu belirterek, bireyin yaşamının diğer insanlarla sürekli bir uyum sürecini içerdiğini ve bunun bireyin temel bir sorunu olduğunu söylemektedir. Bireyin toplumda saygınlık kazanmaya ve statü sahibi olmaya gereksinme duymasına bağlı olarak toplumsal gelişim ve uyum sürecine toplumsal uyum kurallarını benimsemekte zorluk çekse de kabullenme konusunda çok fazla itirazcı olmamaktadır.Yererki haksızlığa uğradığı ve anlaşılmadığı hissini yaşatmayalım onlara.

Yrd.Doç.Dr.Ömer DOĞRU

Aile danışmanı & İletişim Uzmanı

 

  
1668 kez okundu

Yorumlar

Ergenlik Sorunlar     03/12/2016 04:04

Hocam yureginize saglik. Ne zaman sikissam cocuklarimla sorun yasasam bir yaziniz hizir gibi yetisir imdadima.Gecenin bu saatinde kizimla yasadigim sorunu nasil cozecem derken yaziniz dustu ekrana uc kez okudum ve cok faydalandim emevinize saglik.Iyiki sizi tanimisim hocam. Leyla Marasli
Misafir -

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam69
Toplam Ziyaret197979
Üyelik Girişi
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.432432.5624
Euro34.631634.7704
Hava Durumu

<script data-ad-client="ca-pub-2967709272430144" async src="https://pagead2.googlesyndication.com/pagead/js/adsbygoogle.js"></script>