KİŞİLİK BOZUKLUKLARI Kişiliğimiz içsel ve dışsal dünyamızla ilişkimizin nasıl olacağını ne şekilde olacağını belirler. Bunu bir etkileşim ve iletişim aracına benzetebiliriz. Hepimizin atamızdan ailemizden bize aktarılan genetik özelliklerimiz vardır.Bize aktarılan bu mirasın kişiliğimizdeki görüntüsüne MİZAÇ diyoruz. Fark ederiz kimimiz daha neşelidir kimimiz daha asabi, kimimiz çevremiz tarafından çok sakin olarak adlandırılırız. Mizacımızı bu iletişim ve etkileşim aracının temel taşı olarak görebiliriz. KARAKTER ise bu temel üstüne inşa edilen bir yapıdır. Bu yapı; neyi nasıl gördüğümüz ve değerlendirdiğimiz, etrafımız ve kendimiz hakkında neye inandığımız, düşüncelerimiz, olaylardan çıkardığımız sonuçlar ve öğrendiklerimiz, inançlarımız ve kurallarımızın bir örüntüsüdür. Karakterimiz sürekli gelişebilmekle birlikte, çocukluk döneminde bu gelişimin daha hızlı olduğunu söyleyebiliriz. Kişiliğimiz ise mizacımız ve karakterimizin birleşimidir. Hayatımız boyunca dünyayla olan etkileşimimizde “o nasıl biri” sorusunun cevabıdır. Kişilik bozuklukları ise öznel iç yaşantı ve davranışların bireyin kültürünün beklentilerinden belirgin şekilde sapmasıyla ortaya çıkan süreğen bir örüntüdür. Bu örüntü kendisini kişinin bilişlerinde (kendisini, diğerlerini ve dünyayı algılama biçimlerinde) , duygulanımında ( duygusal tepkilerin şiddeti, sıklığı ve yoğunluğu) impuls kontrolünde ve insan ilişkilerinde veya birkaçında birden gösterir. Bu belirgin sapma esneklik göstermez belirgin bir olaya veya sıkıntıya bağlı değildir, kendiliğinden değişmez, bir madde etkisi veya tıbbi durumun (kafa travması gibi) doğrudan etkilerine bağlı değildir. Tüm kişilik bozukluklarının özelliklerini sadece bir kişide toplarsak buna normal insan diyoruz. Ne demek istediğimi biraz daha ayrıntılandıralım; kişi, hayatta kalmasını kolaylaştıran, çevreden gelen talep ve tehlikelere karsı uyum sağlayabilmesini kolaylaştıran bağımlılık, şüphelenme, saldırganlık, çekinme, yarışmacılık, itaat, izolasyon, kontrol gibi bir çok stratejiyi kullanırlar. Hangisini kullanacağımıza durumu değerlendirerek karar veririz. Kişilik bozukluğu olan bireyler ise hangi durumla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar bu stratejilerden sadece seçili bir kaçını esnek olmayacak ve uyum bozucu bir şekilde kullanırlar. Yeni stratejileri öğrenme ve özgün duruma göre bunu bilgi dağarcığından seçip kullanma becerileri yok denecek kadar azdır. Bu kişilik örüntülerinde temel sorunun bilişsel gelişimin durması olduğunu düşünüyoruz. Kişilik bozukluğuna sahip insanlar sosyal alan dışında gelişmiş bir bireyken sosyal zeka açısından erken gelişim düzeyinde kalmışlardır. Bu dönem bir çocuğun kendini, çevreyi ve dünyayı algılama biçimidir ve 2-7 yaş arasındaki bir çocuğun bilişsel kapasitesine tekabül eder. Çevremizde veya kendi içimizde bir sorun yaşıyor olmamız kişilik patolojisine sahip olduğumuzu göstermez. Kişilik özelliklerimiz açısından bir kişilik bozukluğunun belirlenebilmesi için belli kriterlerin karşılanması gerekir. Kişilik bozukluklarının genel görülme sıklığı %6-9 dolaylarındadır. Genellikle geç ergenlik ve erken yetişkinlik dönemlerinde açığa çıkarlar ancak çocukken de bazı belirtilerini gösterirler. Kadın ve erkeklerde görülme sıklığı eşittir. Çoğu kişilik bozukluğunun kısmi bir genetik geçişinin olduğu saptanmıştır. Kişilik Bozuklukları Kategorileri A KÜMESİ ( Soğuk, Garip, Farklı) Kişilk Bozuklukları 1)Paranoid kişilik bozukluğu Görülme sıklığı toplumun %0,5- 2,5 dur. Ailesinde şizofreni ve sanrılı bozukluğu olanlarda daha sık görülür. Erkeklerde kadınlara göre daha sıktır.
Bu kişiler sır vermekten çekinirler. Olayların altında farklı anlamlar olduğunu düşünür, başkalarının davranışlarına hep kötü niyet yüklerler ve kin beslerler. Resmi bir tarzları vardır gevşeyemezler. Üzerine alınma düşünceleri (aslında yokken çevresinde olan bitenlerin kendisiyle ilgili olduğuna inanç) görülebilir, sürekli tehdit altında hissederler. Yakın ve sıcak davranışlara karşı duyarsız kalırlar. Kendilerinden daha güçlü birinin baskısı altında kalırlarsa kaygıları artar. Özerkliklerine yönelik tehdit algılamaları halinde zorunluluklara karşı direnirler. Ekip çalışmalarında uyum sağlamakta zorlanırlar. Sorumluluğu paylaşmakta ve birine iş vermekte aldatılacağı, tuzağa düşürüleceği kaygısını yoğun bir şekilde yaşayabilirler. Kendisiyle uğraşıldığı, arkasından iş çevrildiği inancı görülebilir. Kendi hata ve zayıflıklarını kabul etmezler, bunları diğer insanların suçlamaları olarak görürler. Alıngan ve huzursuzdurlar, sorgulanmaları halinde karşı tarafı küçümsemeye hazırdırlar. Olayları saldırıya uğrama paranoyalarına uyacak şekilde yorumlarlar. Paranoid kişilik biçimi ve bozukluğu arasındaki farklar;
2) Şizoid Kişilik Bozukluğu Toplumun %7,5 unu etkilediği öne sürülmektedir. Şizofrenik yakınları olanlarda daha sık görülmekle birlikte erkeklerde kadınlara oranla iki kat daha sık tanılanmıştır.
Bu kişiler başkalarına özlem ve yakınlık duymazlar. Başkalarıyla olduklarında da rahat hissetmezler. Günlük yaşam olaylarına pek katılmazlar, cinsel ve duygusal ilişkilere ilgileri çok azdır. Başkalarıyla zorunlu ilişkilere girdikleri okul ya da işyeri gibi yerlerde resmi ve kişisellikten yoksun bir görüntü çizerler. Yavaş ve tek düze bir konuşmaları olabilir, dikkatsizlikten veya iletişimin duygusal boyutlarına yabancılıklarından konuşmaları çapraşıktır, belirsizlik gösterir ne demek istediklerinin anlaşılması zor olabilir. Nadiren neşelidirler, empati kurmakta zorlanırlar ancak isteyerek kaba değildirler. Çoğu kişide neşe, öfke, üzüntü gibi duygular uyandıracak olaylarda tepkisizdirler. Apati ve duygusal tepkisizlik şizoidsendromun başlıca belirtileridir. Sosyal izolasyonun süreğen hali sebebiyle iletişim becerilerini öğrenemezler ve bu durum toplumdan kopuk kalma isteklerini besler bir döngü oluşturur. Takım çalışmasına katılmayı istemezler. Şizoid kişilik biçimi ve bozukluğu arasındaki farklar;
3) Şizotipal Kişilik Bozukluğu Toplumun %3 ünde görülen bir kişilik bozukluğudur. Şizofrenik yakınları olanlarda daha sık görülmektedir. Erkeklerde daha sıktır. -Bu kişilik bozukluğu özgün tipik inanç ve stratejilerden oluşan bir küme sergilemez. Özgün içerikten çok düşüncedeki özellikleriyle karakterize edilir.- Bu kişilerin yineleyici illüzyonları, büyüsel ve telepatik düşünceleri ve referans fikirleri vardır. Bu yüzden toplum tarafından dışlanmak ve aşağılanmak korkusu yaşarlar. Yaşadıkları duygulanımları denetim altında tutmak ve göstermeme çabaları kendilerine ve topluma gittikçe artan bir yabancılaşmayı ve bunun baskısını beraberinde getirir. Bu boşluğu telafi etmek adına zihinlerinde yarattıkları dünyaya daha çok sarılırlar. Yabancılaşma hissinin artışı ve yarattığı bunalım psikotik bir süreci tetikleyebilir. Mezheplere katılabilir, büyücülük ya da acayip dinsel uygulamalar içinde olabilirler. Böylece var olduklarını kendilerine kanıtlarlar. Duygulanım sınırlıdır. Davranışları düzenli değil, değişkendir. Konuşmaları belirgin tutarsızlıklar ve anlamsız öğeler taşımasa da olağana aykırıdır. Çevresel konuşurlar düşüncelerini belirli bir düzen dahilinde anlatamazlar. Şizotipal kişiler tutarlı bir çizgide toplumsal başarı gösteremezler. Okul ve iş geçmişleri başarısızlıklarla dolu olabilir. Şizotipal kişilik biçimi ve bozukluğu arasındaki farklar;
B KÜMESİ ( Dürtüsel, Değişken, Dramatik) Kişilk Bozuklukları 1) Antisosyal Kişilik Bozukluğu Görülme sıklığı erkeklerde %3-7 arasındadır kadınlarda ise %1 dolaylarındadır.
Manipülatif davranan kişilerdir. Sert, kaba ve kavgacı tutumları insanı yıldırır. Soğuk ve hissiz, başkalarının duygularına karşı duyarsızdırlar. Sıcak ve yürekten duyguları ifade etmezler, kendilerine bu şekilde davranıldığında şüphecidirler. Kolay sıkılırlar, sorumluluk almak istemezler, düşünmeden davranma sıkça görülür. Riskli ve kriminal bir hayattan keyif alırlar. Engellenmeye karşı hoşgörüleri yoktur. İç görü yoktur. Ne yaparlarsa yapsınlar suçsuz- günahsız olduklarını ispatlama konusunda beceriklidirler. Diğer insanlar bir tehlikedir ve kendisine zarar vereceklerinden emindirler, o yüzden ilk saldırıyı kendilerinin yapması gerektiğine inanırlar. Yapılan araştırmalar bu kişilerin pişmanlık duygusunu tanımadıklarını göstermiştir. Hatta sadistik davranışlarından haz aldıkları söylenebilir. Eğer amaçlarına ulaştıracaksa son derece kibar olabilirler. Her ne istiyorlarsa buna sahip olmaya haklarının olduğuna katı bir biçimde inanırlar. Antisosyal kişilik biçimi ve bozukluğu arasındaki farklar;
2) Sınırda Kişilik Bozukluğu Görülme sıklığı %2 dolaylarındadır. Kadınlarda daha sık görülür. Bu kişilerin %90 ında başka bir psikiyatrik rahatsızlık daha görülür. -Bu kişilik bozukluğu tek tip inanç ve stratejilerden oluşan bir küme sergilemez.-
Bu kişilik bozukluğunu tanımlarken çelişkiler varmış gibi görünebilir. Sınırda kişilik bozukluğunda; hem psikotik hem nevrotik belirtiler görülebilir. Bu kişiler sürekli bir kriz yaşama halindedirler. Gerçek veya hayali bir terkedilişten sürekli bir kaçınma halindedirler ve terkedilmemek için olmadık yollara başvurabilirler. Sürekli olarak bir kayıp yaşayacaklarından emindirler. Olumsuz duygularını kontrol etmekte zorlanırlar. Benlik imgeleri tutarsızdır. (ben çok değerliyim, yetersizim, istenen biriyim, sevilemeyecek kadar kötüyüm gibi) Bu anlamsızlık etrafında duygularını ve davranışlarını düzenleyecek bir iç uyumu sağlamakta zorlanırlar. Limanı olmayan fırtınada bir gemi gibi, nereye demirleyeceklerini bilemezler. Kendilerine zarar verici davranışlar sıkça görülür ( plansız harcamalar, rastgele cinsel ilişkiler, kendini kesme, tıkınırcasına yemek yeme, pervasızca araba kullanma gibi) Duygulanım fırtınaları yaşarlar, uçlarda duygulanım sıkça görülür. Yoğun boşluk hissinden muzdariptirler. Başkalarıyla ilişkileri çok çalkantılıdır ancak yalnız kalmaya dayanamazlar. İlişkilerini bağımlılık derecesinde yaşamaya eğilimlidirler. Kendilerine olduğu gibi diğerlerine de ikircikli duygular içindedirler. (çok sevme ve aniden nefret etme gibi) Bu kişiler duygusal olarak çok zorlandıklarında gerçeği değerlendirmenin bozulduğu geçici dönemler yaşabilirler. Bu dönemlerde kendine yabancılaşma, çevrenin yabancılaşmış gibi gelmesi, yoğun öfke patlamaları ve başkalarından yoğun şüphelenme görülebilir. Sınırda kişilik biçimi ve bozukluğu arasındaki farklar;
3) Histriyonik Kişilik Bozukluğu Görülme sıklığı toplumda % 2-3 arasındadır.
Bu kişiler her an bir tiyatro sahnesinde rol yapıyormuşçasına dramatik ve duygusaldır. Olumlu izlenim edinmeye çok önem verirler. İlişkilerinde sadece dost tavırlı ve yardımsever bir görünümde olmakla kalmazlar, övgüye meraklı, çekiciliklerini pazarlayan, cinsel yönden kışkırtıcı kişilerdir. Etkileme ve dikkat çekme başlıca amaçları olduğu için, istedikleri sonuca ulaşabilmek üzere çok çeşitli yollara başvururlar; kadınlar cezbedici ya da cilveli bir şekilde davranırken, erkekler başkalarını övmede çok cömert davranırlar. Histriyonikler başkalarında bıraktıkları ilk izlenimleri sürdüremezler. Birçok tanıdıkları vardır ancak arkadaşları azdır. İlişkilerde derinlik ve süreklilik gerektiğinde geri çekilirler çünkü bunu karşılayamazlar. Çok yakın davranışları, gerçek bir sevgiyi, yakınlaşmayı gerektirdiğinde bununla başa çıkamaz ve kaygılanırlar. Yeni tanıdıkları insanlarla çok yakın olduklarını ima eden davranışlarda bulunsalar da sonrasında bu ilişki yüzeysel kalır. İçten içe yaşadıkları kargaşa, depresyon ya da düşmanca tutumlara yönelik iç görüleri yoktur. Benlik algıları dış dünyanın kendisini nasıl gördüğü ve ne kadar etkilendiğine bağlıdır. Diğerlerinin duygu durumları ve kendisini nasıl gördükleriyle aşırı uğraşı içsel dünyasının zenginleşmesini engeller. Bu da diğerlerine olan bağımlılığını artırır ve bir kısır döngü oluşturur. Engellenmeye tahammülleri düşüktür. En yoğun zorlantıyı duygusal ilişkilerinde yaşarlar. Duygusal dışavurumlarında abartı vardır ve beklenmedik duygusal patlamalar ve öfke patlamaları gösterebilirler. Sevildiklerine ilişkin sürekli bir güvence arayışındadırlar ancak yüzeysel bir sıcaklık ve yakınlık gösterebiliyor olmaları en korktukları dışlanmayı yaşamalarını kolaylaştırabilir. Histriyonik kişilik biçimi ve bozukluğu arasındaki farklar;
4) Narsisistik Kişilik Bozukluğu Toplumda görülme sıklığı %1 dir.
Bu kişilik bozukluğu kendini büyük görme ve benlik saygısı ile ilgili konularda aşırı ilgilenme ile karakterizedir. Narsisistler alçak gönüllü olmaktan uzak, aşırı derece benmerkezci ve verici olmayan kişiler olarak görünürler. İnsanların kendisinin istediklerini yerine getirmek için yaşadıklarını düşünürler, özel olduklarını düşünürler. Ayrıcalıklı davranılmaları gerektiğine inanırlar, bu gereksinimleri karşılanmadığında öfke patlamaları görülebilir. Bu durum diğerlerinde düşmanca tutumlar yaratabilir. İç görüleri yoktur. Narsisistler gerçeklikten ve başkalarının görüşlerinden bağımsız olarak kendilerini hayal güçlerini kullanmaya kaptırırlar. Güçlerini abartmaya hiç çekinmeden başarısızlıklarını başarıymış gibi göstermeye, benlik algısını şişiren açıklamalar bulmaya uğraşırlar. Bu karşılanmadığında veya durumu mantığa büründüremediğinde narsisistik kırılma yaşar ve ciddi bir depresyona girebilirler. Özel olma gereksinimlerini karşılayan kişilerle birlikte olurlar. Bunun dışındaki kişileri çevrelerinde istemezler. Narsisistler eğer özel olma, ayrıcalıklı olma haline bir tehdit olarak birini algılarsa bu kişiyi değersizleştirme davranışları sergileyebilirler. İnsanlarla işbirliği yapmakta, karşılıklı bir etkileşim içinde olmakta zorluk çekerler. Kendi rahatlarına fazlaca düşkün olmalarından, sürekli başkalarından bekliyor olmalarından ve saldırgan davranışlarından ötürü insan ilişkilerinde güçlükler yaşarlar. Günlük yaşamın sıradan gereklerini bile usandırıcı bulabilirler. Bu tür sorumlulukları alçaltıcı görebilirler. Narsisistik kişilik biçimi ve bozukluğu arasındaki farklar;
C KÜMESİ ( Anksiyöz, Korkulu) Kişilk Bozuklukları 1) Çekingen Kişilik Bozukluğu Toplumda görülme sıklığı %0,5-1 arasındadır. Ancak lara varan oranları bildiren yayınlar da vardır.
Çekingen-kaçınan kişilik bozukluğu değer verilmemeye ve aşağılanmaya ileri derecede duyarlıdırlar. Eğer insanlarla yakın ilişkiler kurarlarsa, insanlar tarafından “gerçek” kendiliklerinin tanınacağını yetersiz olduklarının ortaya çıkacağını dolayısıyla dışlanacakları korkusu yaşarlar. Bu yüzden yakın ilişkilerden kaçınırlar. Ancak şizoid kişilik bozukluğunda olduğu gibi bu uzak durma onları mutlu etmez aksine yakın ilişkilerin özlemiyle acı çekerler. Bir diğer taraftan kendini gerçekleştiren kehanet dediğimiz şekilde, insanlardan uzak durmaları, yaşadıkları kaygı ve korku durumu diğerlerinde bir dışlama davranışı ortaya çıkarabilir. Böylece korkuları gerçekleşmiş olur ve daha çok uzaklaşma ihtiyacı hissederler. Diğerleri tarafından çekingen ve utangaç biri olarak tanınırlar. Yalnızca kaygılarını bastırmak için değil, duydukları öfkeyi de bastırmak ve kendilerini tutmak için büyük çaba harcarlar. Diğerleriyle ilişkilerinde insanların niyetlerine ve duygularına karşı her an tetikte dururlar. Tüm tutum ve davranışları izlemek, bunları yorumlamak değerlendirmekle uğraşmaları aşırı uyarana maruz kalmalarına sebep olur. Dolayısıyla çevresinde olup bitene olağan biçimde katılmakta zorlanırlar. Yalnızlıktan muzdariptirler ancak diğerlerini eleştirel aşağılayıcı aldatıcı güveni kötüye kullanan olarak gördüklerinden sürekli kaygı duyma halindedirler. Benlik değerlerini sürekli sorgularlar, kendilerine yabancılaşma ve anlamsızlaşma yaşayabilirler. Sosyal ilişkilerin ödüllerinden mahrum kaldıkları gibi kendi iç huzurlarını sağlamakta da zorlanırlar. İç dünyaları sürekli yakınlaşma-uzaklaşma şeklinde bir çatışmayı barındırır. Çekingen- kaçınan kişilik biçimi ve bozukluğu arasındaki farklar;
2) Bağımlı Kişilik Bozukluğu Görülme sıklığı tüm kişilik bozuklukları içerisinde %2,5 dur. Kadınlarda daha sık görülür.
Bu kişilerin kendi gereksinimleri ve sorumlulukları başkalarının ihtiyaçlarından sonra gelir ve kendileriyle ilgili kararları başkalarının almasını beklerler. Sömürüye dayalı ilişkilere katlanırlar. Tek başına kalmaya katlanamazlar, dayanacakları birilerini ararlar, iş yerinde sürekli bir gözetim altında isteğindedirler. Edilgendirler, karşıt görüşü ifade etmekte zorlanırlar. Ön plana çıkmayı asla istemezler. Rekabetçi değillerdir. Onlar onaylanılmak ve kol kanat gerilmesini beklerler. Komşuları ve arkadaşları tarafından düşünceli, eli açık, yumuşak başlı biri olarak tanımlanırlar. Stres altında himayeye alınma ihtiyaçları artar ve kendilerinden verici davranışlar gösterirler. Narsisistik kişilik bozukluğunda gözlemlenen diğerlerini aşağılama ve değersizleştirme bağımlı kişilik bozukluğunda içe dönük olarak işler. Kendilerini küçük görür, başarılarını önemsizleştirirler. Bu sürekli değersizleştirme insanların kendisini değerli gördükleri söylemlerini artırarak onaylanma ihtiyacını da karşılamış olur. Bu kişiler sorumluluklarından da bu yolla kaçabilirler. Ancak diğerlerinde uyandırdıkları şefkat duygusuna yönelik suçluluk duyarlar. Kendileriyle barışık kalabilmek için bu tür çatışmaları inkar yolunu seçerler. Açıkça bağımlı olma davranışlarını bedensel bir hastalık, talihsiz bir durum, acımasız hayatın kurbanı olma açıklamaları ardına gizleyerek toplum tarafından kınanma ihtimallerini azaltmaya çalışırlar. Diğerlerindeki acıma hissini tetiklemeye oynarlar böylece bakım verilmesini haklı çıkarırlar. Bu şekilde bir yaşantıyla kendi başlarına hayatta kalma becerilerini geliştiremediklerinden bağımlılık ihtiyaçları devam eder. Önemli olan bir diğer nokta ise; ilişkilerde aşağı olan rolünü çok iyi oynadıklarından diğerine yararlı, güçlü, yeterli olma duygularını bolca yaşatırlar. Böylece ilişkiyi sağlamlaştırırlar. Bağımlı kişilik biçimi ve bozukluğu arasındaki farklar;
3) Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu Görülme sıklığı yaklaşık %1 dir. Erkeklerde daha sık görülür.
Mükemmeliyetçilik düzenlilik ve esnek olmayan bir tutum önde gelen özellikleridir. Kurallar, düzenlemeler, temizlik ve düzgünlük gibi konularla aşırı ilgilidirler. Sezgilerine asla güvenmezler. Her şey akla yatkın ve sistemli olmalıdır. Duyguları dışlarlar. 0 e yakın emin olmadıkça bir şey yapmaktan çekinirler, kaygı duyarlar. Kendilerini ve çevrelerini denetim altında tutma ihtiyacındadırlar. Ayrıntılara gömülürler, olaylar karşısında çevresel kalırlar, ayrıntılarla uğraşmaktan amaca yönelik hareket edemezler. Spontanite yoktur. Otoriter bir tutumları vardır. Uzlaşmaya gelemezler. Kendi bildiklerinde ısrarcıdırlar ve en iyi yöntemi kendi belirler iddiasındadırlar. Çok cimri olabilirler. İlişkilerinde kibar ancak resmidirler, eşitlikten çok ast-üst ilişkisiyle ilgilenirler. Üst gördüklerine çok farklı astlara çok farklı davranırlar. Üstlerine hürmetkar, onay arayıcı bir tavır sergilerken, astlara oldukça otokratik kınayıcı ve üstten bakan bir tavır takınırlar. Belirsizlikle baş etmekte zorlanırlar. Yoğun kaygı hali genelde bir belirsizlik olduğunda ortaya çıkar. Hataya tahammülleri yoktur. İnsanların sürekli hata yapacağından endişe ettiklerinden bir iş paylaşımı yapmakta zorlanırlar. Çalışma hayatında kurumun kurallarını içselleştirirler, onlara uyum sağlamaktan öte, en doğru olarak kabullenme eğilimindedirler. Kraldan çok kralcı bir yapıya bürünebilirler. Yapmaları gereken işlerde kılı kırk yaran tavırları işlerin gecikmesine sebep olabildiği gibi, erteleme davranışları da sık görülür. Ayrıntılarda boğulacağını bilen obsesifkompulsif kişi işleri erteler. Kişilerarası ilişkilerde kendilerini diğerlerinden sorumlu hissederler. Adeta onlarında hayatına bir düzen getirme uğraşına girişebilirler. Genelde duygudan yoksun ilişkiler yürütürler. Mantıklarıyla evlenmiş kişilerdir.
Obsesif kompulsif kişilik biçimi ve bozukluğu arasındaki farklar;
Yrd.Doç.Dr. Ömer DOĞRU Aile Danışmanı&İletişim Uzmanı
| |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
423 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |